Thursday, 6 January 2011

QATAR NEWS Kultur-Sanat - Spor haberleri

                                                                                                                                       01/11/2010
QATAR NEWS  KULTUR - SANAT – SPOR HABERLERI
Buralarda olmaz diye dusunmeyin.
Gecenlerde Kemal ile hafta sonu basbasa turlamalarimiz sirasinda sinemaya girmeye karar verdik. Julia Roberts’in su yeni filmi. Eat, Pray and Love. Aslinda bu tur filmler Kemal’in tarzi olmamakla beraber beni kirmadi sagolsun. Neyse hem filmi hemde ortami anlatmak isterim. Bir kere sinema salonlari bizimkiler gibi modern. Dogrusu Turkiyedeki salonlarin dunya standartlarinda oldugunu tahmin ediyorum. Etrafta anlasin anlamasin her yas ve ulkeden insanlar ile filmi izledik. Ancak yerli halk salonda hemen kendilerini ortaya koydular. Film boyunca normal hayattaki ses tonu ile cep telefonu ile konustular. Abartmiyorum seslerinde en ufacik bir kisiklik goremedim. Yanimizda oturanlar catur cutur patlamis misir yiyip kendi aralarinda sohbet ettiler ve en onemlisi benden baska uyaran olmamasi idi. Gerci bunlari yapanlar 9-10 yaslarinda cocuklardi daha buyuk Qatarlilarda gormedim. Peki bu yasta bir cocugun boyle bir filmde isi ne idi. Cevap veriyorum ‘yapacak baska birsey bilmiyorlar.’’ Surekli para harciyorlar. Filmin ortasinda cikip alisveris edip gelip film boyunca yiyip konusuyorlar. Hatta filmin ortasinda alisverise giderken de yanlarindaki arkadaslarina ne istersin diye yuksek sesle soruyorladir. Ilginc olan kimsenin bunlara dur sus dememesi idi. Tabiki benden baska. Ben hem yanimdakilere hem de bizden epeyce uzak ta oturan gruba once isaret parmagimi dudaklarima goturup sus  isareti ile baslayan yetmeyince susmasini saglayacak her turlu el kol ve ses cikartan hareketler yaparak filmi izledim. Ancak hic fayda vermedi. Birkac dakika susup aynen devam ettiler. Filmin son sahnelerinde hala himmmmmmm, ssssssssttttt gibi garip sesler cikartiyordum. Ilk uyarimda cocugun bana bir bakisi vardi ki gormeye degerdi. O kadar anlamamis bakiyordu ki, bu cocugu sanirim bugune degin hayatinda hic uyaran olmamisti. Film biraz daha devam etseydi acaba kulagini cekmeye baslarmiydim diye de dusunmeden edemedim. Bu yastaki cocuklari hangi akilli ebeveyn yalniz baslarina boyle bir filme gonderir. Cocuklari benden baska kimse uyarmamasinin altinda expatlarin  yerel halktan cekinmesi olabilir mi diye de dusundum. Burada cocuklar ozellikle de dogu kulturlerinde siklikla gorulen bir davranis bicimi olarak erkek cocuklar pek kiymetli. Dokuyorlar saciyorlar kimse birsey demiyor. Baslarinda birer filipinli veya endonezyali minik celimsiz bir bakici AVM’ler icerisinde ordan oraya kosturup para harciyorlar.
Filme gelince Amerikan toplumundaki yabancilasma, sevgisizligi asmak icin insanlarin kliselesmis cozumler ile bundan kurtulma yolculugu anlatilmis. Eat kismindaki Italya ve yemekler cok hostu. Uzun suredir yesil dogadan ve taze sebze,meyve, yemekler ve saraptan uzak olmam nedeni ile yanimdaki cocuklara ragmen hos duygular ile izleyebildim dogrusu. Aklima Urla ve saraplari geldi. Italya’nin dogal guzelligi ve tarihlerini bozulmadan korumalarina bir kez daha hayran oldum. Geleneksel bag evleri, eski ancak cok estetik bir araba ile gelinen evde aile ve dostlarla yenilen uzuuuuun ogle yemekleri ve bol sarap. Nasil da ozledigimi hissettim ve Turkiye’ye gidince yapilacaklar listesinin basina not ettim bu ozlemimi. Tabiki mevsim kis olunca somineyi yakarak.  
Pray kismi Hindistan’i anlatiyordu. Hindistan’in spirutuel boyutunu inanilmaz merak etmek ile birlikte, pisligi nedeni ile hep bana cok uzak oldugunu dusunmusumdur. Bu filmde dogruladim gorusumu. Ama filmde ilgimi ceken Turkiye’de de son zamanlarda moda olan Hindistan’da ruhu kesfetme yolculugunun arkasinda buyuk bir pazarlama politikasi oldugunun hicvedilmesi idi. Bence cok hos olmus.
Son bolum Love kisminda ise Thailand’da cekilmisti. Bol yesil, dere, deniz olmasi bakimindan bana cok iyi geldi. Firsatiniz varsa filmi gidip gorunuz.
Film bittiginde onumdeki sirada oturan kizin cep telefonuna baktigimda gozlerime inanamadim. Kemal soyledi bilen bilirmis markasi VERTU. Fiyatlari 10.000$’dan basliyormus. Ama bu telefon bu ozel markadan olmasi yanisira  tamamen pirlanta ile kapli olmasi telefonu daha da ilginc kiliyordu. Hatta uzerine kirmizi pirlantadan da bir desen vardi.  Kemal’i hemen durttum. Kas goz yaparak telefonu isaret ettim. Benim gibi memuruslar icin o tum telefonu kaplayan taslarin iki tanesini alip iki kulagimiza minik kupe yapmanin, gereksiz musrifce bir yatirim, oldugunu dusunup hemen almaktan vazgectigim icin, telefon dogal olarak cok ilgimi cekti. Bu durum bana kucukken Kaan’a okudugum ‘’Gokkusagi Baligi’’ masalini hatirlatti. Masal siirsel ve lirik bir dille yazilmasi ve cocuklara paylasmanin mutlulugunu son derece yumusak bir dille anlatmasi acisindan bizim ailede cok ozeldir. Cocugu kucuk olanlara siddetle tavsiye ederim. Bilmeyenler icin anlatayim. Gokkusagi baligi muthis guzel pullari sayesinde denizlerin en guzel baligi. Bu durum nedeni ile de tabiki cok kibirli ve sonucta hic arkadasi yok. Bir gun minik bir balik ondan bir tane pul istiyor ancak o  bastan vermiyor. Ama kucuk baligin israri ile en arkadaki pullarindan kucucuk bir tane veriyor. Ve kucuk balik ona cok tesekkur ediyor , dost oluyorlar ve Gokkusagi baligi paylastigi icin cok mutlu oluyor. Bir an bende kizdan iki tanecik tas istesem mi diye dusundum.  Bilmem ne demek istedigim anlasildi mi?
Ikinci etkinligimiz DTFF idi. 26-30 Ekim tarihleri arasinda duzenlenen Doha Tribeca Film Festivali. Acilis gecesine gittik. Giderken tam yerini ogrenebilmek icin, taksici ve polis olmak uzere uc ayri kisiye sorduk, ucude ayri bilgi verdi. Yanlis anlasilmasin ‘’Film Festivali nerede’’ degil ‘’open air theater nerede’’ diye sorduk. Hic biri bilmiyoruz demedi tam tersi cok emin bir sekilde cevap verdi. Neyse sonunda Kemal yine kendi bilgisi ile buldu. Burasi Doha’nin yeni yuzu. Buyuk bir park olarak baslamis zamanla luks binalar evler vs. de yapilmasi planlanmis 2030’a kadar surecek kapsamli bir proje. Konu film Festival’i olunca  daha cok Avrupali ve Amerikalilar vardi ortalikta. Tabiki bir de parki gezmeye gelen Qatarli olmayan araplar. Ulkelerin  insanlarin kulturleri uzerinde bu kadar belirgin etki ettigini bir kez daha dogrulamis olduk. Festival katalogunda gordugumuz gosterilecek filmler bir film festivalinde sergilenecek duzeyde izlenimini veriyordu. Filmleri izleyemedik cunku salon doldugu icin iceri almadilar. Festival kapsaminda paneller ve acik oturumlar da duzenlenmisti. Kirmizi hali seremonisi de yapilacagi belirtilmisti katologda. Bu arada burada bir Film Akademisi de bulundugunu belirtmek isterim. Gittigimiz sinemada da de bu akademinin epey uzun bir reklami vardi. Reklamda bu akademiye giderseniz islerinizi daha kolay halledersiniz mesajini Hint ve Arap filmlerinde cok belirgin olarak yapilan saklabanlikla veriyordu. Hic gulunecek gibi degildi dogrusu.
Filme giremeyince biz de parkta dolanalim dedik. Park denize sifir olunca benim deniz sevgim hemen depresiverdi. Denize ayaklarimi sokmak istedim. Aslinda sahili barikatlar ile kapatmislardi ancak Kemal’in uyarisina karsin atlayip girdim. Cunku az once de baskalarini sahilde gormustum. Daha adimim atar atmaz guvenlik geldi. Kapali oldugunu sadece Cuma gunleri acik oldugunu belirtti. Kos kos ciktim tabiki. Sahil bakinca cok hos gorunuyordu. Ama denize yapilan dolgular nedeni ile deniz olu bir deniz gibi idi hic hareket yoktu. Etraftan aldigimiz bilgiye gore de deniz gercekten olu ve balcik gibiymis.
Parkta ilerlerken gayet lux bir restoran gorduk uzerinde de bilmem bir sey Pasha Ottoman filan yazinca daldik iceriye. Bizi bir bayan karsiladi. Ingilizce olarak  Restoranin seyhin biri tarafindan yaptirilan Ottoman- Turk mutfagi oldugunu soyleyerek basladi anlatmaya. Yemeklere baktik hakikatten hunkarbegendiler, serbetler filan. Calisanlar Osmanli tarzi giyimliler. Hersey cok sik ve ozenle dekore edilmis. Bir tek her yere siklikla asilmis flat tv’leri sevemedik. Ama burasi boyle. Kizda hafif uzak dogululara benziyor. Ben Turk yemeklerini nasil buldu filan diye sormak icin kiza nereli oldugunu sordum. Ingilizce olarak Turkum deyince ben de ona ’’ me to’’ deyiverdim. Karsilikli bir an bakistik sonra basladik gulmaye. Cok komik oldu. Aaaa baktim gogsunde ismi yaziyor adi Gamze imis. Hemde Universiteyi Izmir’de okumus. Basladik bir derin sohbete. En sonunda close friend olduk. Tum Izmirliler gibi sevgilisinden,  kac para maas aldigina kadar herseyi ayak ustu konusuverdik. Restorani anlatti. Turkiye’den garsonlar, calisanlar ve ozel serbetci getirtmisler. Hemen bize limonata ve cok meshur gul serbeti ikram etti. Biz limonatayi begendik. En kisa zamanda burada yemek yemege gelecegimiz belirterek ayrildik. Bu arada size bilgi vereyim. Gamze daha once Antalya’daki MARDAN PALACE’da calisiyormus. Hani su Azeri isadaminin yaptirdigi meshur otel. Acilina Richard Gere, Sharon Stone gibi unluleri davet etmisti. Turklerden de 5 yildizlarin mudavimleri Sibel CAN ve Ibrahim Tatlisies. Neyse Gamze Mardan Palace’in gosteristen baska birsey olmadigini arkasinda muthis problemler oldugunu o gosterisli malzemelerin hepsinin ucuz Cin mali olmasi nedeni ile de derdinin bitmeyecegini, zor kactiklarini belirtti. Bilmem hatirlarmisiniz bu isadami 5- 6 yasindaki torununa da muthis bir dogum gunu partisi yapmisti. Yine dunya starlarini davet ederek.  
Ucuncu etkinligimiz ise 28-30 Ekim tarihleri arasinda gerceklesen bayanlar Dunya Tenis Turnuvasi idi. Cok hos karsilasmalar oldu. Oncelikle sunu belirtelim Katar 2022 dunya olimpiyatlarina ev sahipligi yapmak istiyor ve bunun icinde inanilmaz paralar harciyor. Gazetelere baktiginizda bununla ilgili asagi yukari her gun bir etkinlik gorulebiliyor. Yapilan statlara dunyanin en iyi takimlari’ sporculari ve spor camiasinin unluleri, yoneticileri Qatar’I tanitmak, adlarini duyurmak icin davet ediliyor. Dolayisi ile karsilasmalarin yapildigi yer muthisti. Tabiki bunun dogal yansimasi olarak sahanin her yerinde kocaman kocaman DOHA- KATAR yaziyordu. Aralarda da, sanki tum Doha oyleymis izlenimi verilmek icin Doha’nin birkac tower’dan olusan o bolgesi siklikla gosteriliyordu. Williams kardesler gelmemisti. Ancak Ocak ayinda erkekler karsilasmalari olacak ki Nadal gelecekmis. Kaan simdiden heyecanli. Cok enteresan bir sporcu. Tv’den maclarini izlerken ne kadar obsesif bir kisiligi oldugunu fark ettik. Neyse bayanlar karsilasmalari oldukca cekismeli gecti. Gazetede cikan yaziyi sizlerle paylasmak isterim.
Kim Clijters uzun sure ara verdiği kariyerine, geçen yıl özel davet ile katıldığı US Open (Amerika açık) ile muhteşem bir dönüş yapmış ve buradaki performansı ile şampiyonluğa ulaşmıştı.

Kim Clijters bu yılda Doha WTA Cahmpionship’e gelene kadar sergilediği performans ile 4 turnuva kazanmıştı. Rakibi ise bu sene gösterdiği performans ile bir numaraya kadar yükselmişti ve çok formdaydı. Bayanların iki formda ve başarılı raketinin karşılaşması da heyecanlı geçti.

İlk seti kazanan KimClijters oldu. Zorlu geçen ikinci seti ise Caroline Wozniacki kazanmayı başardı. Üçüncü sette ise oyuna ağırlığını koyan Kim Clijters rahat bir oyun ile seti ve maçı kazanarak Doha’nın en iyisi oldu.
Goruyormusunuz kariyerine ara verdikten sonra neler yapmis. Bir kez daha istemenin birincil etken oldugunu gormus olduk. Aslinda daha 27 yasinda imis. Rakibi Wozniacki ise 21 yasinda olmasina ragmen yenildi. Ama seneye alir diye dusunuyorum. Ben karsilasmalarda hep Clijters’i tutmustum. Sonuctan mutluyum. Wozniacki biraz simarik gibi geldi. Neyse kazanilan odulu soyleyeyim.Tam tamina 1.450.000 $. Odul toreni de enteresandi. Odulu vermeye Tenis Federasyonu Baskani Katar’li gencten biri geldi. Yine fistan ve o meshur terliklerle sahneye cikti. Sonra seyhin ailesinden biri davet edildi. Sahneye 35 yaslarinda carsafli ama yuzu peceli olmayan bir hanim kolunda da  gezmeye gider gibi taktigi cantasi ile cikti. Gorseniz bu seyhin akrabasi filan demezsiniz. Kirkyilda bir evden cikan ev hanimi teyze goruntusu icinde idi. Cunku bu kadinlarin o kadar gosterislisini gordum ku bu seyhin ailesinden olmasina karsin oldukca mutevazi idi. Onun bu mutevaziligi dogrusu  oldukca dikkatimi cekti. Taniyip sohbet etmek isterdim.
Turnuvada ayrica oldukca duygusalda bir olay yasandi. Rus bir tenisci yaptigi mac sonrasinda yenildi. Ancak mac sonrasi bir konusma yapti. Bu onun Jubile karsilasmasi oldugunu soyleyip aglamaya basladi.  Sporcunun agladigini   goren basta annesi ve calistiricilari hatta rakibi ve turnuva yetkilileri olmak uzere, tum stat herkes baslamasin mi aglamaya. Dusunun koskaca stad ve ekran basinda dunyanin her yerinden izleniyorken. Ekran karsisinda ben de cok duygulandim dogrusu. Aslinda kullandigi sozcukler son derece siradan tesekkur sozcukleri idi ama aglayarak tesekkur etmesi herkesi cok etkilemisti. Destek veren herkese annesinden, calistiricilarindan baslayip taaa Doha yetkililerine kadar tek tek aglayarak  tesekkur etti. Hele bir annesine tesekkur edis ani vardi ki anlatilamaz.
Bir de turnuvada Italyan bir sporcu kiz vardi ki cok komik bir tipti. Aslinda Italyan kadinlari gayet hos hatta seksidir. Ama bu kizcagiz tum bunlara inat  kiz demeye bin sahit ister modeli idi. Oyle iri yari filan dusunmeyin tam tersi zayif siska bile denilebilir. Comak gibi yamuk bacaklar. Yuruyus ve vucut dilinde de zerafetin z’si yok. Komik olan tarafi ise bu kizcagiza herhalde kiza biraz benzesin diye firfirli etekli spor kiyafetleri giydirmisler. Yani tum diger fistik gibi sporcular gayet mini hos tenisci  etekleri elbiseleri giyip daha da bir hos olurlarken niye buna firfirlisini giydirmisler anlayamadim dogrusu. Kiza benmesi icin son bir umit diye dusunmus olabilirler. Vallahi ayip olacak ama hani gosteri maymunlarina giydiriliyor ya aynen. Turnuvada 3. oldu. Ama odul sadece ilk ikiye verildi.
Aslinda bilindigi uzere tenisci kizlar halk arasinda fistik olmalari ile unludur. Evet ilk iki de oyleydi. Bu arada gidikleri kiyafetlerin ardinda biliyorsunuz inanilmaz bir sponsor destegi var. Cok hos kiyafetler gorduk. Ikinci kiz kiyafete uygun olsun diye kuf sarisi uzun takma tirnak takmisti. O kadar uzun tirnaklar ile nasil oynayabildi anlayamadik. Havlusu, oturdugu koltuk hepsi tam takimdi sporcularin. Defile gibi.  Ama ben giyimi, kusami, tarzi dahil her seyi ile Clijters’ i tutmustum.
Dogrusu bugune degin ben hic tenis maci izlememistim. Daha dogrusu spor karsilasmalari izlemezdim. Vaktim olunca Kaan sayesinde alistim. Tenis maclari sonrasinda 1. ve 2. Sporcu uzun uzun konusma yapiyorlar tesekkur ediyorlar. Enteresan geldi. Baska bir spor dalinda da varmidir boyle birsey?
Gordugunuz gibi Katar tum gelenek ve ikliminin sertligine  inat kendini asmaya cabalayan bir ulke. Elindeki kaynaklari ulkenin gelismesine harciyorlar. Turkiye’yi uzaktan izleyince Turban, 29 Ekim respsiyonu, kim katildi kim katilmadi, yok kim kiminle tokalasti, Erdogan- Kilicdaroglu’nun bitmez- tukenmez bir yere goturmeyen soz duellolari… Enerjimizi ne kadar sacma sapan seylere harciyoruz. Tarihimiz, kultur mozagimiz, dogamiz ne kadar buyuk bir sans ve inanilmaz kiymetliyken enerjimizi sacma sapan tartismalara harcamamiz inanilmaz uzucu geliyor insana. Buradaki egitim faaliyetlerine ve seyhin karisina baska bir yazida deginecegim. Siz bu arada bulursaniz internette karisinin resmine bakmanizi oneriyorum. Sonra bizimkilerin karilarinin resmine bakmayin ama.
Simdilik bu kadar yazayim. Bir sonraki yaziyi arayi uzatmadan gondermeyi planliyorum. Hoscakalin…

No comments: