Sunday 8 March 2015

PUKET - TAYLAND 4

4. gün yine tam gün aktivite olacaktı. Sabah 6'da kalktık. 7 'de yine araba geldi ve yola koyulduk. Bugünkü turumuzda anakara Tayland'a geçecek ve rafting, yürüyüş, atv'lere binme ve fillerle gezinti olarak tam doğa macerası yaşayacaktık. Bu günü oğlanlar için düzenlemiştik. 
Önce adanın kuzey ucuna giderek anakara Tayland'a geçebileceğimiz köprüye geçtik. Puket Tayland arasında üç tane köprü var. Birincisi ve en eskisi Puket'in turizm açısından ilk keşfedildiği 1970'lerde inşa edilen Sarasin köprüsü. (1967) Bu Sarasin 19. yy. da yaşamış Çinli bir işadamı ve politikacı, Tayland'dan çok para kazanmış olmalı ki ailesi onun adına yaptırmış. Uzunluğu 670m. İkincisi,  Thepkasattri  Köprüsü 2011, sanırım biz bu köprüden geçtik ve son yıllarda da üçüncü bir köprü daha inşa edilerek 1. köprü yaya geçişine dönüştürülmüş. Böylece birinci köprü, Market ve deniz ürünleri yemekleri ile turizmde ciddi bir cazibe yeri haline gelmiş.
Köprülerden önce de geçiş feribotlarla yapılıyormuş. 

Bugün bize eşlik etmesi için bir de sevimli, minik bir Tayland'lı rehber verilmişti. Yol yaklaşık iki saat sürdüğü için yol boyunca Tayland'da yaşam ile ilgi epeyce soru sorabilme ve sohbet edebilme imkanımız oldu. Kendisi üniversite mezunu biriydi. Müslümanmış.

Tayland anakaraya geçtiğimiz için heyecanlıydım. Yaklaşık 1,5 saat içeriye doğru ilerledik. 

Yolda ilk durağımız milli park oldu.

Burada maymunları besledik. Maymunlar insanlara alışmışlar. İlginç bir özelliklerini gördük. Verilen muzlar çok olunca muzu soyup en sevdikleri yeri olan ortasını yiyip gerisini atıyorlardı. Maymun bile olsa israfçı olabiliyormuş demek ki.




Burası bir Ulusal Park. Girişte yüzlerce yıllık olduğu söylenen bir Çınar var.

Parkın bir bölümünde büyük bir mağara var. Mağara aynı zamanda bir ibadethane gibi olmuş. Yaklaşık 300 yıl önce bulunmuş.






Yine hemen havaya giren ben. Bu tür fotolarımı yayınladıkça kendimi Tuğçe Kazaz gibi hissettim. ;)))

Mağaranın duvarlarındaki sarkıtlar oldukça görkemliydi.


Tekrar yola koyulduk. Yaklaşık 1 saat daha ilerledik.

Gideceğimiz bölge outdoor sporları ile ünlü bir yer olmalı ki yolda bizden başka tur organizasyonları da gördük.

Yaklaşık 2 saat yolculuktan sonra en sonunda ulaşmıştık. 
Vardığımızda ilk olarak oğlanlar ve iki baba atv'lerle arazide dolaşmak için ayrılırken biz de yürüyüşe çıktık.
Yürüyüşe çıkacak bizleri yürüyüş yapacağımız şelaleye götürmek için küçük bir kamyonet geldi. 

Yolda ilk olarak aşağıdaki görüntü ile karşılaştık. 











Tayland Kauçuk üretimiyle de ünlü bir ülke. 
Yukarıdaki tüm resimler bir kauçuk üretim atölyesine ait. Kelimenin tam anlamı ile merdiven altı. İnsan sağlığı ve güvenliğinin hiçe sayıldığı bir ortam. Kullanılan hiç bir kimyasalın üzerinde etiket yoktu ve konsantre asitlerle çalışıyorlardı. Ve insanlar ne yazık ki hayatlarına mal olacak işler yaptıklarının farkında bile değillerdi. Çok üzücü. Cennetin içinde tertemiz hava mis gibi su ile yaşamaları gerekirken yüksek oranda kimyasala maruz kalmaları tezatlığını yaşıyorlardı.

Keşke aynı dili konuşabilseydik de onları biraz olsun bilinçlendirebilseydik.

Çaresizce yola devam ettik. Yol güzel manzaralarla doluydu.


Kamyonet bizi milli park girişinde indirdi. Başladık güzel manzaralar eşliğinde yürümeye.  



 Bu çiçekler dokunduğunuz anda yapraklarını hızlıca kapatıyorlar. Yaptığım araştırmaya göre bunlar Mimoza Pudica diyorlar. 
Bununla ilgili You tube video linki 


Yalnız bizim gördüklerimiz parmakla minicik bir dokunma ile tüm yapraklarını kapatıyorlardı. Video'daki çok yavaş ve teker teker kapatıyor.



Değişik başka bitkiler de vardı.


Yürüyüşümüzün sonunda küçük bir şelaleye ulaştık.


 İsteyen yüzdü. Su çok soğuk değildi. Yaklaşık 1 saatlik yürüyüş sonrası yine kamyonetle geri dönüp grubumuz ile buluştuk.
 Başladı fil safari. 


 Bu sudan geçerken fil su içip bir de duş almak istedi. Hortumuna aldığı suyla kendini yıkarken bizim çocukları da bir güzel yıkamış oldu.


Çocuklar gezi sonrası fillere muz vererek teşekkür ettiler.

Doğrusu çok uysal hayvanlardı. 
Birara o kadar dar yollarda yürüdüler ki biz de şaşırdık. Heybetli vücutlarını müthiş dengeliyorlar. Üstelik üstlerinde de geniş bir koltuk üzerinde bizler varken. Söylenene göre bir ayağının düzgünce basabildiği her yerden geçebilirlermiş.

Fillerle gezmek her ne kadar ilginç bir deneyim olsa da sonradan farkettiğim şekilde fillerin haline üzüldük. Şu üstteki filin alnı öyle nasıl olmuş acaba? 
Aslında önceden düşünseydim hiç binmezdim. Hayvanlar sonuçta bizimle gezmekten memnun olduklarını sanmıyorum. Ayrıca hangi koşullarda eğitilip bu geziler yaptırılıyor. Artık sirk, yunus, fok gösterileri izlemiyorum. Katar'da çöl girişinde zavallı develer o sıcağın altında her gelen müşteri foto çekilsin diye dev gibi cüssesi ile oturup kalkması isteniyor. Ağızları ve boyunları kayıştan hep nasır ve yara içinde. Hiç fillerde de bu olacağı aklıma gelmemişti doğrusu. Üzüldüm.

Fil gezisinin ardından bize kauçuk toplama işini gösterdiler.

En son aktivitemiz raftingdi.



Binerken önce bir çekindik. Ama gerek nehrin çok heyecanlı bir parkur olmaması gerekse parkurun çok kalabalık olması nedeniyle hiç korkulan olmadı.Hatta botu kullanan iki tur görevlisi heyacan olmayınca bizi eğlendirmek için nehirden üzerimize su bile attılar. 
Yukarda resimlerden de görülebileceği üzere İstiklal caddesi, Kemaraltı kıvamında kalabalıktı. Çoğunlukla botlar çarpışan arabalar gibiydi. Bizim oğlanlar bu kadar grup içerisinde ilk önce bitirmeyi başarabildiler.
Raftingten sonra  bizi çok güzel bir sürpriz bekliyordu. Hava nemli ve gri olunca saunayı açmışlar içerisinde güzel kokular koymuşlar, hazırlamışlar. Her ne kadar soğuk olmasa da suda uzun süre kalınca üşümüştük. Güzel odun kokuları arasında bir güzel ısındık, kurulandık. Günün en keyifli anıydı. 

Ayrılmadan önce grubumuz ile asma köprüde hatıra fotomuz.
Herkesin yorgunluktan ayakta duracak hali yok.



Günü değerlendirecek olursam öncelikle böyle bir aktiviteli günü çocuklar için düzenlediğimizi tekrar ederek başlamak isterim. Çünkü, filler dışında buraya özel bir şeyler değil. Bana göre yapılacak daha başka şeyler bulunabilirdi. 
Onun dışında ATV'ler eski ve güçsüzmüş. Katar'dakilerin yanına  bile yaklaşamazmış. Arada yolda kalmışlar bile. Raftingin alası da Türkiye'de var zaten.
Şelale, doğa hepsi de bulunmayacak manzaralar değildi. Böyle bakınca ülkemizin ne kadar cömert bir doğası olduğunu anlıyorum.
Tayland'da  doğa'ya gerçekten koyu bir yeşil hakim. Ama bu yeşillik Türkiye'de de özellikle Karadeniz, Bolu, Kastamonu yeşilliğinden farklı değil. Veya dünyanın başka yerlerinde de görebilirsiniz. 
Ben doğasındaki farklılığı en çok yeryüzü şeklinde buldum.  Koyu yeşil sivri dağlar ama Alpler gibi de sert bir sivrilik değil. Denizde karşınıza çıkıveren yine alan olarak küçük ancak sivri yemyeşil adalar. Çok heybetli ve etkileyici.


Daha önce de yazmıştım. Sürat motoru ile giderken uygun açıları yakalayamadım diye. Bir türlü durup rahat rahat fotograf çekmemizi sağlamadılar. Dolayısı ile fotoğrafta çok belirgin değil. Ama bu tepelerin arasından tekne ile yol almak çok etkileyici. Müthiş bir manzara.

Ben aşağıdaki gibi yerleri göremedim ama var. Bu fotolar da internetten. 


Umarım siz gittiğinizde buraları görebilirsiniz.



No comments: