Wednesday 4 March 2015

PHUKET - TAYLAND 2 - ADALAR


Ertesi sabah erkenden sahile gidip yürüyüş yaptık. Sabahın o saatinde doğada yürüyüşü özlemişiz. Denize girilebiliyor gayet sıcaktı. Biz de zaten yürüyüşümüz sonunda bir güzel yüzdük. Doha'da Yılbaşı zamanı hiç yüzmemiştik.. Hava, deniz her ne kadar Türkiye kadar olmasa da bize göre yine de soğuktur. Yılın bu vaktinde sıcacık sularda yüzmek bizim için de ilk oldu.
Deniz öyle güzel diyebileceğim denizlerden değil. Ama tabiki Ege'de yüzmemiş olana güzel gelebilir. Hele Avrupa'lılar yaşadıkları onca soğuk, kar kış ve bulanık denizden sonra buralara resmen çıldırıyorlar. Denizde yüzerken hep vücudunuzu bir şeyler minik minik ısırıyor gibi. Bir kaşıntı oluşuyor. Ama ne ısırdığını hiç göremedim.

Sahilde yürürken birbirine sarmaş dolaş Tayland'lı minicik (boyu, yaşı değil) bir kadın ile batılı iri yarı bir adam gördük. Kadın adama tüm vucudu ile sarılırken kafasını insanlara çevirmiş halde bir taraftan da yerde tuttuğu 3-5 balığı bizim gibi sahilde yürüyenlere satmaya çalışıyordu. Maşallah, ne çalışkan kadın iki işi birden yapıyor dedik.;)))

Otelimize de giderken yine Tayland'lı minik tipli bir kadın yine onun 3 katı iriliğinde batılı bir adam ile el ele tutuşmuş bize doğru geliyorlardı. Yanımızdan tam geçerken el ele tutuştukları halde birbirlerine; benim adım şu senin adın ne diye tanıştıklarına şahit olduk. İnsanların buralara gelmesinde, bizim buraya geliş nedenlerimiz arasında saymadığım, çok önemli bir neden daha var tabiki.

Kahvaltıdan sonra ilk iş hep beraber günlük turlar satın almaya gitmek oldu. Otelimizin çok merkezi yerde olmasının avantajı olarak seyahat şirketi de yanı başımızda idi. Seyahat şirketi Trip Advisor'da da çok tavsiye ediliyordu. Şirkete girerken tıpkı Türkiye'de eve girer gibi ayakkabılarınızı kapının önünde çıkartıyorsunuz. Şirketin sahibi yıllarca Amerika'da yaşamış sevimli, genç  bir Tayland'lı. Aile işletmesi olarak karısı ile çalışıyor. Karısı hamile, 4 yaşlarındaki oğulları yanlarında, terlikleri çıkarıp girince de içerisi tam ev gibi. 

Bir sürü alternatif arasından biz 1 gün Phi Phi adası,1 gün macera turu (rafting, atv, fillerle gezmek), 1 gün şehir turu ve 1 akşam da gece geleneksel gösteri turları satın aldık. Günümüz yetmediği için gidemediğimiz James Bond 'un bir filminin çekildiği James Bond Adası da var. Ama sanırım bir özelliği yok. 

Tabiki tüm bunlara 10 kişilik bir grup olarak karar vermek çok zaman aldığı için de bu süreçte acenta sahibi ile epey sohbet ettik. Bize yenilecek, içilecek ve masaj yaptırılacak yerler tavsiye etti ve nelere dikkat etmemiz gerektiği konusunda son derece faydalı bilgiler verdi. Acenta sahibi dünyayı bekarken yaşadıktan sonra evlenip kendini memleketinin sakin sularına atmış, aşmış biri.

Bu turlardan en çok ilgimi Phi Phi adası çekiyordu. Burası ile ilgili bir yazıyı yıllar önce Hürriyet gazetesi seyahat ekinde okumuş, hayran kalmış ve bir gün mutlaka gitmek istemiştim. Hatta Tayland ve Puket rotasını seçmemde bile çok etkili oldu. Hayallerimin adası denir ya. 

Ertesi gün Phi Phi adasına gitmek için yola koyulduk. Aldığımız her tur bizi otelden alıp otele bırakacak şekilde düzenlenmiş olması büyük kolaylık. Sayımızda tam bir dolmuşluk 10. Ne bir eksik ne bir fazla. İstesek bu kadar ayarlanamaz.
Bu tura Phi Phi adasından başka 2 ada daha eklenmiş.Rotamız aşağıdaki haritadaki gibi.

Bu arada Thai dilinde ada, Don demek . Dolayısı ile ayıptır söylemesi Phi Phi Don'a gidiyoruz. Allah beterinden korusun deyip yola koyulduk.

Araç, speed botlara bineceğimiz yat limanında bıraktı. Burası Tayland'ın diğer yüzü.Tüm yat limanlarında olduğu gibi yat sahiplerinin mavi kanlı olduğu bir yer. Bizim gibi daha bir sürü değişik gruplar var. Sanırım VIP olan bir gruba kendilerini iyi hissetsinler diye sabahın köründe bile olsa şampanya patlattılar. Para'nın gözü körolsun denir ya. Bir de başlarına Noel baba şapkası takmışlar ki bizim gibi çapulculardan ayrılsınlar diye.  Ama kışın ortasında sıcak bir hava, Noel baba şapkası ve Noel ağacı görünce işte aşağıdaki manzara ortaya çıkınca bastım deklanşöre.

 Yat limanı 



Adalara sürat motoru ile gidilecek. Yüksek hız nedeni ile riskli bir yolculuk. Bu nedenle yola çıkmadan önce bir açıklama, bilgilendirme yapılıyor. Önemli iki nokta hamile ve sağlık sorunları olanlar bota alınmıyor. Çünkü alttan tam oturduğunuz yere çok fazla basınç oluyormuş. İkinci önemli uyarı mide bulantısına karşı hap alınması gereği belirtiliyor. Haplar tane tane ambalajlı olarak dev bir kavanozun içinde. İsteyen alıyor. 
Bota bindik. Hemen can yeleklerimizi giydik. Önce yine uzun bilgilendirme. Zaten tekne ekibi tam kafa tipler. Sanki sıcak ve bu basınçlı yolculukta kala kala kafayı yemişler. İçlerinde sadece 1 kişi İngilizce biliyordu. O da çok komik ama bir o kadar da şirin bir İngilizce. 
''Ayyy  ne diyor bu şimdi'' olduk. 
Açıklama sonrası başladık hızlanmaya. İnanılmaz bir deneyim. Denizin üzerinde uçup pat diye düşüyoruz. Her düşüşte altınızdan gelen basınç korkunç. Beli sakat olanların dayanması zor. Ama diğer taraftan da epeyce eğlenceli.

Park halinde sürat motorları 

bu da speed botların yakından hali. her biri 250 Beygir gücünde 3 motoru var.



Phi Phi adası üzerinde önce Nui Bay ve sonrasında Maymunlar sahiline gidiyoruz. Burada maymunları besliyoruz. Dikkatli olun diyorlar. Yemek için saldırma veya cüzdan, cep telefonlarını çalabiliyorlarmış. 




Sonra kısa bir yüzme molası. Deniz güzel berrak ve etrafınızda insanlardan hiç çekinmeyen rengarenk tropik balıklar. Yüzenler elleriyle balıkları muzla besliyorlar.




Bu arada tekne ekibinden elinde sürekli kamera olan bir kişi arada bizleri hiç bir şey söylemeden kameraya çekmekte. Baktım atlamış denize orada da çekimde. Hiç üzerinde durmuyoruz. Meğerse gezinin sonunda söylediler geziyi kameraya alıp bizlere bu günün anısına satmak için çekim yapıyorlarmış. Doğal görüntülerimiz olsun diye özellikle baştan söylemiyorlar. İyi ki yapmışlar bu rengarenk balıklarla su altında yüzerken de şahane görüntülerimiz olmuş.  



Kısa mola sonrası tekrar yola koyulduk. Eveeeeettt karşımda duran hayallerimin adası Phi Phi. Heyecanlıyım. 




Karşıdan bakınca adanın şekli de bir ilginç. Sanki biri büyük diğeri küçük iki tane ada birbirine ince bir kara parçası ile bağlanıyormuş gibi. 




Biz tam o bağlantı noktasında demir attık. Herkes yavaş yavaş aşağı indi öğle yemeği molası burada. Herkes indi ama ben inemiyorum. Çünkü terliklerimi bulamıyorum. Mürettebattan yardım istiyorum ne yazık ki hiç kimse benimle ilgilenmiyor. Çaresizlikle terliklerimi ararken bir taraftan da onlardan yardım istemeye devam ediyorum. Bir süre sonra ilgisizliklerini görünce kızmaya başlıyorum artık. Bu kez de kızgın bir ifade ile söyleyince kafalarını öteki tarafa çeviriyorlar.Terliksiz gidiver demeyin çünkü gidemem. Artık isteğimde lütfen ifadesini kaldırdım. Kaşlarım çatıldı. Ağlamaklı oldum. 
Bu şekilde epey bir cebelleştikten 15 dakika kadar sonra terlikler bulundu. İnecem ama  bu seferde herkes inince tekne biraz açığa gitmiş. Yapacak başka bir şey yok, normal kıyafetlerimle atladım belime kadar suya. Sonuçta yaklaşık 20 dakika geç, Islak, kızgın, ağlamaklı halde adaya indim. Böylemi olmalıydı?
Ama hayat tam da böyle  bir şey değil midir? İyi kötü sürprizlerle dolu bizler için.

Sunulan uyduruk yemeği yiyip adada yarım saat kaldıktan sonra yola çıkacağımız söylendi.

 O sırada durdurun dünyayı inecek var veya Cüneyt Arkın'ın N'ayır N'olamaz modundayım. Ay yapmayın. Olaylı, geç ve ıslak bir şekilde adaya ulaşıp, kötü bir öğle yemeği yiyip hemen gitmeyi hak etmedim. Ben buralara en çok burası için gelmiştim.Tırnaklarımı topraklara geçiresim var. Da beni dinleyen yok. Demir aldık yola çıktık. Mürettabatın sabahki sevimli gelen gülen yüzleri, şimdi bunlar niye sırıtıyorlar ki modunda algılıyorum. O kadar kızgınım.
Tekne sorumlusuna, mürettebatı şikayet ediyorum. Özür diliyor onlar İngilizce bilmezler diyor. İyi de ayaklarımı gösterdim. Her türlü işaret dilimi de kullandım. Heyhat geçmiş ola.

Adadan hatırladığım en güzel anı. Grup arkadaşımızın ada sakini İguana ile bu hatıra fotosu.

İkinci hayal kırıklığım tekne ile yol alırken oldu. Çok güzel manzaralı yerlerden geçiyoruz ama tekneyi durdurup rahat rahat fotograf çekmemize izin verilmiyor. Evet hızlı gitmiyoruz ama tekne kalabalık olunca güzel noktaları yakalamak için sıra beklerken istediğim pozları yakalayamıyorum. Oysaki bu doğa çok değişik ve tam bu bölgenin simgesi niteliğinde.




Gelgit nedeniyle kayalarda ilginç oyuklar oluşmuş.

Söylesem belki dururlardı ama fotograf çekmeye dalmış, teknedeki uygun pozisyon için sıra beklerken bu ilginç bölgeden de çıkmış olduk. Geç kaldık. Şanssızlık.

Gittiğimiz ikinci ada da çok az kaldık. Güzeldi ama çok kalabalıktı. Ada büyük olsa da tekneler herkesi aynı küçük plaja indirdiği için tam turistik bir ortam. Kendinizi egzotik bir adada hissedemiyorsunuz. Egzotik, tropikal bir adanın en önemli özelliği nedir? Sakinlik. Heyhaaaaatt.



Neyse, son bir kaç pozu yakalayabildim.

Yılbaşı deyince aklımıza soğuk gelir. Noel şapkası mayo ve bikiniyle Noel'e apayrı bir boyut getirmişler. 


Favorim aşağıdaki resim.
Teknelere bu rengarenk kumaşlar şeytandan korusun diye bağlanıyormuş. Bizdeki maşallah, nazar boncuğu gibi.

Adalarda kalınan sürede ancak foto çekecek kadar. Zaten etrafı kısa bir inceleyip nerelerin fotosunu çekeceğim diye karar verip, çekince süre bitiyor. Koskoca adanın bir ucunda yarım saat kalıp değil keşfetme plajın ötesini göremeden kalkılıyor. Hani bir ekran koruyucu var ve ötesini göremiyoruz ve hayallerim onların arkasında kalıyor onlara bir türlü ulaşamıyorum gibi.

Yine yola koyulduk.Bu sefer daha da küçük ve hiç bir özelliği olmayan Khoi Nok adasına gittik. Burada bazı kişiler şnorkel ile dalmayı öğrendiler. Standartlar gereği koca koca insanlar şnorkel ile yüzmeyi önce sığ suda öğreniyorlardı. Bizim için dışardan bakınca çok komik görünen bu manzaranın oyuncuları ise verilen eğitime dalmış, ciddiyetle öğrenmeye çalışıyorlardı. 
Çok standartlaşmak işte bazen böyle komik görüntülere neden olabiliyor. 

Adanın ev sahiplerinden


Bu üçüncü adaya niye gidildi hiç anlamadım. Buraya gidilmeyip de Phi Phi adasında biraz daha kalınsaydı ve insanlar şöyle sakin sakin adayı keşfetselerdi ya.

Üçüncü adadan sonra dönüşe geçildi. Limana girerken coğrafya yine ilginçti.
gelgit nedeniyle ağaç köklerinin durumu.

Gelgit sırasında oluşan su seviye farkının etkisi rahatlıkla görülebiliyor.


Limana giriş.

Sürat motorunun temposunun hepimizi çok yorduğunu fark ettik. Allahtan kimse mide bulantısı filan yaşamayıp sağ salim bitirdik.

Phi Phi adasında kalınabiliyor. Doğayla bütünüyle özdeşleşmiş bungalovlar var. Bugünkü hayal kırıklığını bir daha ki sefere gelirsem Bungalovlarda kalıp acısını çıkartırıp deyip kendimi avutarak unutmaya çalıştım.
 Bir daha gelmek ister miyim buralara? Kimbilir?

No comments: