Thursday, 15 January 2015

İNANCA YOLCULUK; UMRE Bölüm 1; Hazırlık

İNANCA YOLCULUK; UMRE

Bölüm 1; Hazırlık

Annemin Umre’ye gitme durumu kesinleşince kendimle çok konuştum. Bir tarafım annemle yapacağım Umre’nin unutulmaz bir anı olacağını söyleyip katılmalısın ve bu fırsatı kaçırmamalısın derken diğer tarafım, ‘’süre çok uzun üç hafta, üstelik çalışıyorsun, yılbaşı tatiline Kaan gelecek, hep birlikte başka tatil planı var nasıl gidersin’’ diyordu. Ben keşke gidebilsem ile yaşadığım dönemde annem Umre’ye başladı, Kaan geldi, tatile gittik, döndük ve en sonunda Kaan’ı uğurladık.
Kaan’ı yolcu ettiğimizin akşamı evde otururken booking.com’dan bir mail aldım. ‘’Neşe, Londra, Dubai ve Mekke otellerinde indirim var’’. Oğlumu uğurlamadan sonra düştüğüm boşlukta hemen ilgimi çekti. Acaba annemin Umresinin son 4-5 gününe yetişebilirmiyim diye düşünmeye başladım. Anlayacağınız vahiy son derece teknolojik bir şekilde booking.com’dan geldi.
Ertesi sabah gidip araştırayım mı konusunda çok çelişip en sonunda dayanamayıp, atladım Suudi Arabistan Büyükelçiliğine gittim.
Macera benim göbek adım misali, kapıda Elçiliğin açılmasını beklerken, karşı kaldırımda bir bisikletli gördüm. Hani şu evini bisikletine yükleyip dünyayı gezen tiplerden. Erken gitmişim yapacak bir şey yok öylecene beklediğim için ''keşke buraya gelse de laflasak da zaman geçse biraz'' diyorum. Hem bu tür hayatlar çok ilgimi çektiğinden, hem zaten seyahati sevdiğimden en önemlisi de Katar gibi bir ülkede böyle birini görme şansının sıfıra yakın olması nedeniyle gelecek mi diye bakarken geldi. Bu nasıl bir olasılık, Katar’da, Suudi Arabistan’ı bisikleti ile geçmek için vize almaya gelmiş bir Çinli. Tabiî ki başladık sohbete. İngilizcesi çok zayıf.  Çin’de restoren işletirken 18 yıl önce her şeyini satıp, dünyayı gezmek için yola koyulmuş. Dünya etrafında enlemesine kaç tur atmış. Güneye gidememiş ‘’okyanusu aşmak çok pahalı’’ dedi. Bana foto albümünü gösterdi. Kendisi ve foto albümü o kadar pisti ki fotolara bakarken oldukça rahatsız oldum. Amca, 18 yıl önce seyahata başlarken çekilmiş fotografını gösterdiğinde inanamadım aynı kişi olduğuna. Kelimenin tam anlamı ile erimiş, dişler dökülmüş. Perişan durumda. Daha da 7-8 yıl devam etmek niyetinde.
Yaklaşık yarım saatlik bir sohbet sonrası bizim kapılar açıldı ve ben hoşçakal deyip ayrıldım. Amca’yı da bir daha göremedim. Açıkçası, vizeye başvuranların hepsi içeri girerken o nereye gitti anlayamadım. Suudi’ler ‘hadi len gözümüz görmesin seni ne bu hal’’ deyip yok mu ettiler diye bile düşündüm.
İçeri girdiğimde ilk şoku yaşadım. Herkes kapalı ve bir tek ben açık. İçerde kendimi uzaydan gelmiş gibi hissettim. Keşke evde, arkadaşımın verdiği Abhaya’yı giyip gelseydim, bu halde bunlar bana vize de vermezler, hatta Elçilikten beni içeri aldıklarına şükür dedim. Neyse, yapacak bir şey yok, sıram geldi, görevli memur ile konuşacağım ama kimse İngilizce bilmiyor. Aradılar, bir bilen geldi o da çat pat. Ve söylediği ilk şey, ‘’Arap ülkesinde yaşıyorsun niye Arapça bilmiyorsun’’ oldu. Taş altında kalırım laf altında kalmam misali ben de ona ‘’sen neden Türkçe bilmiyorsun ve bana bu ülke iş daveti yaptı kimsede sen Arapça biliyor musun diye sormadı’’ deyince sustu, hatta gülümsedi.
Söyledik söyledik te, bu adamlar kadınların böyle cevap vermesine alışkın değil kendi kendime ‘’artık rüyanda alırsın vizeyi’’  dedim.
Vizeyi aracı kurumlar hazırlıyormuş. ‘’Şurada bekleyen adamlardan birinle anlaş’’ dedi. Bir sürü entarili adam var ama kime gitsem İngilizce yok. Sanki burası ayrı bir dünya.  En sonunda Kareem adında gençten Mısır’lı sevimli bir oğlan geldi. En azından iletişim kurulabilecek kadar İngilizcesi var. Benden pasaportumu aldı. Yaşımı sordu. Suudi Arabistan'da kadınların araba kullanması yasak, dahası ben de bilmiyordum 45 yaş altı kadınların yalnız seyahat etmeleri de yasakmış. Yanlarında mahrem olan bir erkek olması gerekiyormuş. İlk defa yaşlanmanın avantajını gördüm. Yoksa gidemezdim. Kareem bana yaşımı sorunca birden en son 47’de kalmışım, 47 dedim, sonra düzelttim 48 dedim yine hatırladım 2015 olunca 49 oldu. Ağzında diş teli olan bu saf çocuk ben her yaşı söylediğimde başını sallıyor, yeterli demek istiyor ama ben devam ediyorum en sonunda aman tanrım ne ara ben 49 oldum deyip şaşkın bir ifade ile finali yapınca bir baktım gözleri fal taşı gibi açılmış bana bakıyor ne yapıyor bu kadın diye. Allahtan 49’da final yapınca o da rahatladı ben de. Pasaportumu ve iki resmimi alıp gitti. Yarın başvuracağım, 2 gün işlemler, Perşembe alırsınız deyip ayrıldı. Günlerden Pazartesi. Ben sürekli ‘’başka belge istenmiyor mu’’ diye sorup duruyorum o da ‘’ yok hayır’’ diyor. İçimden de tanımadığın birisine pasaportunu verdin deyip duruyorum. Bir taraftan da ‘’aaa bu belge de lazım’’ demesini bekliyorum ki eve varmadan yolda aradı otel rezervasyonu istiyor. Araplar bir işe başlarken çok kolay diye başlayıp arkadan şu da lazım bu da lazım deyip bir türlü işi toparlayamazlar. Yanılmadım.
Neyse, birkaç zorluktan sonra çakma bir otel rezervasyonu yaptım. Çünkü, annemle birlikte kalacağım. Ama onların kaldığı yer böyle işler yapmıyormuş. Tur lideri rezervasyon yapmaya taa Suudi’ye geliyorum dedi. Bu devirde ne kadar ilginç değil mi? Trip Advisor’a baktım otel ile ilgili hiç review yapılmamış olması dikkatimi çekti. Ama sonradan anlayacaktım, müşterilerin o teknolojik düzeyde olmadığını. Gidince görecektim en entelektüelleri annem.
Neyse ki başka bir isteği olmadı Kareem’in. Sonradan kendisi ile de arkadaş olduk. Hep bilgilendirdi. Hatta Suudi’deki hayat, yalnız seyahatim vs. gibi konuları konuştuk hep. Beni cesaretlendirdi. Çünkü, gittiğimi duyan arkadaşlarım yapma, yalnız gitme kadınları kocalarının yanından bile kaçırıyorlarmış dediler. Hatta, taksiden inerken önce kadın insin, binerken ise sonra kadın binsin diyorlar. Yoksa, kocasını dışarıda bırakıp kadını alıp götürüyorlarmış. Binbir türlü negatif şeyler duydum, ama nedense pek takılmadım. Evde Kemal’in de oralarda yaşamış birisi olarak ilk söyledği şey kadınların kaçırılması oldu. Artık işi espriye vurdum. Yalnız seyahat edebildiğime göre yaşlıymışım baksana, beni alan hemen geri getirir filan diye.
Açıkçası, vize alabileceğime hiç ümidim yoktu, Kemal ise tam tersi verirler diyordu. Perşembe geldi, sözleştiğimiz gibi Elçiliğin önünde buluştuk. Bu kez giderken havaya gireyim bari deyip resimdeki gibi hazırlanıp gittim. Üstelik Elçiliğe girmeyip, dışarıda bekleyeceğim halde.


Kareem sağolsun her aşamayı bilgilendirdi. Ve en sonunda kucağında bir sürü dosya ile Elçilikten dışarı çıktı. Elçiliğin yanında toz toprak içersinde büyük bir park yeri var. O o tarafa arabasına doğru gidiyor. Ben ise asfalt kısa sureli park edilecek kısımda bekliyorum. Elçiliği V harfinin köşesi diye düşünürseniz ben bir uçtayım o'nun arabası bir uçta. İstiyorum ki arabasına yönelmeden bana uğrasında pasaportu versin.  Uzaktan geldiğini ve diğer tarafa yönlendiğini görünce ''Kareeeeemmm'' diye seslendim. Araplar kadınların sokaklarda yüksek sesle konuşmasına alışık olmadıkları için o sırada Kareem gibi iş takibi yapmakta olan tüm entarili Araplar şok etkisiyle bir anda döndüler bana bakmaya başladılar. Kareem de döndü baktı ama Abhaya'nın içinde beni tanımadı kafasını çevirdi.  Ben hala seslenmeye devam ediyorum. Kareeeeemm, it's me, Neşe, Neşe. Hala tanımadı ve arabasına yönlendi. Benim bağırmalarım da boşa gitti. Çaresiz yol yapımı nedeniyle açılmış çukurları ve engebeleri aşarak yanına gittim. Bana baktı, baktı, baktı... Benden böyle performans (Abhaya) beklemiyordu sanırım. Bir de Elçiliğe gireceğim zaman niye giymedim de şimdi hiç içeri girmeyeceğim halde giydim diye düşündü sanırım. Ben hemen duruma açıklık getirdim. Umre'ye adapte olmak için dedim. Kafasını sağa sola salladı. Yaş konusundaki performansımla birlikte sanırım içinden biraz garip biri (çatlak) olduğumu düşündü.
 Aldım mı vizeyi diye sordum ‘’bilmiyorum’’ deyince çöktüm. Meğerse işi bitmiş pasaporların hepsini vermişler o da benimkisi içlerinde mi diye kontrol etme şansı olmamış henüz. Beraber baktık. Ohhh çok şükür. Almışım.
O an ilk aklıma gelen ‘’eyvah gidiyorum, ne yapacağım ben şimdi’’ oldu. Benim gibi Umre’ye giden var mıdır acaba? Bugün vize,yarın uçuş. İnsanlar maddi ve manevi olarak yıllarca hazırlanarak gidiyorlar. Böyle bir ziyaretin gerekleri nelerdir hiçbir fikrim yok. Benimkisi, öncelikle annemi memnun etmek, onunla bu özel zamanları paylaşmak ve ikimizin hayatında da unutulmaz bir anı yaratmak ve biraz da meraktı. Yoksa, dini dürtülerle başlamış bir şey değil.
Tabiki ilk işim koşa koşa ertesi gün için biletimi almak oldu.
Mekke’de havaalanı yok. Sanırım güvenlik açısından. Seyahatin en önemli ayağı uçağın indiği Cidde’den Mekke’ye yapılacak yolculuk. Otobüsler, taksiler var. Annem çok alem. Onlar turla her işlerini güven altında yaptıkları için ‘’atla bir otobüse gel, her yere yalnız giden birisisin buraya da gelirsin n’olcak’’ diyor. Ülkenin gerçeklerinden o kadar uzak ki. Tabiki stress olmasın diye ona ''olur öyle gelirim'' dedim. Ama böyle bir annem olduğu için kendimi çok şanslı hissediyorum bizi hiçbir şeyden korkutmadı. Hep yaparsın dediği için de bizler herşeyin üstesinden gelebildik çok şükür. bu arada annem sadece son derece faydalı ;))) bir tavsiyede bulundu ‘’başını örtte gel iyi mi, burası kapalı bir yer’’.
Cidde-Mekke arası 100 km. Yolculuğunun güvenli olması için uçak yolculuğuna verdiğimiz paranın yarısı kadarına buradaki en bilinen, ciddi seyahat şirketi aracılığı ile taksi tuttuk. Bana kalsa bu kadar para verip taksiyi de tutmazdım ama. Hatta Kareem daha ucuza taksi teklif ettiği halde Kemal bir türlü ikna olmadı.

Artık hazırdım. Tabiki resmi olarak. Oysaki, Umre nedir, nasıl yapılır hiçbir fikrim yoktu. Hadi hayırlısı.

2 comments:

Unknown said...
This comment has been removed by the author.
Unknown said...

Allah umrenizi kabul etsin insallah. Guzel bir yazi olmus. Ikinci kez nasip olurda giderseniz. Bizdende fiyat almanizi isteriz. 10 kisilik grub getiren ablalari ve abileri ucretsiz gondereriyoruz. Saglicakla kalin...
www.vetamtur.com.tr