Tuesday 20 January 2015

TARİHÇE

Tarihçe;
Tam burada araya girip Kabe’nin tarihçesinden söz etmek isterim. Tarihini öğrendikten sonra yapılan ritüeller gözünüzde daha fazla anlam kazanacaktır.

Tarihçe Adem ile Havva’ya kadar uzanıyor.
Adem ile Havva, Şeytan’ın kışkırtması ile yasak meyveyi yiyince  Cennetten kovuluyor ve dünyaya gonderiliyorlar. Adem Hindistan’ın Serendip (şimdiki Sri Lanka) Havva ‘da şimdiki Cidde’ye  gönderilerek birbirlerinden ayrılıyorlar. Bu ayrılık cezası onlara çok ağır gelir ve ayrılık boyunca hep Allah’a birleşmek için yakarırlar. Tam 40 yıl sonra, Allah bu yakarışlara dayanamıyor ve onları affediyor. Cebrail'de Allah'ın izniyle onları Arafat’da buluşturuyor. Kavuştukları yere Müzdelife denir. Burası Arafat içersinde küçücük bir tepe.

Resimde Arafat'tan Müzdelife'ye çıkılan yol görülmekte.
Müzdelife Arapça ‘yaklaşmak, yaklaştırmak’’ anlamındadır. Günümüzde hac sırasında hacı adaylarının bayramdan bir gece önce arefe akşamı toplanıp bir araya gelerek zikir, dua ve vakfe yaptıkları (durdukları) yer. Yani Allah’a teslimiyetle yaklaştıkları yer olarak bilinir. Hac’ın farzlarından. Arafat vakfesinden sonra yapılması gereken ikinci vakfedir. Bu vakfe yapılmaz ise Hacı olunmaz. Rehberimiz Diyanet işlerinde görevli Gökhan Hoca bize günümüzde Hac için gelip ancak hastalananları bile, Hac’ları kabul olsun diye, Suudi hükümeti helikopterler ile buraya getirip vakfeye durdurttuklarını söyledi.

Adem ile Havva'nın Müzdelife'de tam buluştukları nokta.Anıt bir sütun dikilmiş.

Aşağıdaki resimde ise tepedeki anıt sütunun çevresi görülmekte. Maalesef adına ve Müslümanlara anlamına yaraşır bir temizlik ve düzen içinde değil.


Arafat’ta buluştuktan sonra Adem ve Havva, batıya doğru yürüyerek, günümüzde Kabe’nin olduğu yere gelirler. Adem, Havva’sına kavuştuğu için Allah’a şükretmek ister. Allah’ta ondan zürriyetinin (inananlarının) şefaat ( af ve mahfiret ) dileyeceği bir bina yapmasını ister.  İşte Kabe’nin ilk temelleri böyle atılır. Melekler Hz. Adem’e temel atarken yardım eder. Adem, Cebrail’den de Hac yapmasını öğrenir. Böylece Kabe yeryüzünde kurulan ilk mescit olur.

Ancak o devirde Kabe sadece temelleri olan üstü açık bir binadır.

Adem, Cennet'te nurlu (ışıklı) beyaz bir taş etrafında ibadet etmekteymiş. Kabe bitinrilince, cennetten tavaf sırasında başlangıç ve bitiş noktası kabul edilmesi için  bu taş gönderilir. Biz bu taşa Hacer’ül Esved diyoruz. Taş yeryüzüne indiğinde bembeyazmış. Ancak insanların vücut ve ruh kirleri ile koyu siyah – kırmızı bir renk almış. Arapça’da Hacer, taş , Esved de siyah demek. Yani siyah taş.

Hz. Nuh  zamanındaki tufandan sonra dünyanın bütün çehresi değişmiş, her yer çamur ve balçıkla kaplanmış. Dolayısıyla Kâbe de tahrip olmuş. Mekke ve civarı kumsal bir yapıya sahip olduğu için İbrahim Aleyhisselam’ın tekrar inşa etmesine kadar da Kâbe’nin üzeri kumlarla kaplı kalmış.

Uzun yıllar sonra, Allah(cc),  Hz. Ibrahim’e Kabe’yi yeniden yapmasını emrediyor. Hz. İbrahim de karısı Hacer’i ve oglu İsmail’i alarak onları Kabe yakınlarına getiriyor. İbrahim, karısı Hacer’e Allah’tan emir aldığını onları burada bırakıp gitmesi gerektiğini söylüyor. Hacer bu dağ başında kuş uçmaz kervan geçmez yerde kocasının onu minik bebeği ile Allah böyle istedi diyerek bırakmasını hiç tartışmıyor bile ve ‘’Allah ne dediyse o’’ deyip kabul ediyor. Aradan geçen yalnız günlerde erzakları ve en önemlisi suları bitiyor. Hacer başlıyor su aramaya. Çölün ortasında su veya onlara su verecek birisini bulabilmek için önce Safa sonra da Merve tepeleri arasında 7 kez gidip geliyor. Bu koşturmaca arasında bir gözü de oğlunda. Oğluna bir şey olacak diye endişeli. Safa ve Merve tepelerinde oğlunu yukarıdan görebiliyor. Ancak düzlüğe indiğinde oğlunu göremediği için daha da bir hızlanıyor. En sonunda da başka çaresi kalmadığını düşünerek yine Allah’a yakarıyor. ‘’Ey Allahım, sana inandım, sana güvendim. Sen bizi koru’’ diye. Allah onun bu inanmış ve sığınmışlığını görüyor ve şefaatini (merhametini) gösteriyor. O sırada yerde uzanmakta olan İsmail bebeğin bir ayak darbesiyle yerden su fışkırıyor. Hacer suyu görünce heyecanlanıyor ve suyun fışkırması karşısında israf olmasın diye ‘’dur dur’’ anlamında Zem Zem diyor. Böylece çıkan suya Zem Zem deniyor ve o gün bugündür kesintisiz akıyor. 
Bir diğer rivayete göre Hacer’in yakarmasına Allah Cebrail’i gönderiyor ve o kuyuyu kazarak suyu gösteriyor.

Aşağıdaki fotoğrafta Zem Zem suyunun Kabe'nin içerisinde son derece modern sebillerden dağıtımı görülmekte. Kabe içerisinde adım başı bu ZemZem sebilleri, yanlarında tek kullanımlık bardakları ve atık bardak kapları ile bulunmakta.




İşte, Hacer'in Safa ve Merve tepeleri arasında su bulabilmek için yaptığı bu gidip gelme haline Sa'y deniliyor. Umre sırasında Safa ve Merve tepelerinin arasında yapılan Sa’y sırasında düzlüğe gelince erkeklerin hafifçe koşmalarının nedeni Hacer’in yaşadıklarını hissetmek.
Kabe’de bu hızlanılacak bölge yeşil ışıkla ışıklandırılıyor. ve sadece erkeklerin hızlanması isteniyor.

Aşağıda Sa'y sırasında çekilmiş bir fotoğraf yer almaktadır.


Bu fotoğraf ise Sa'y sırasında engellilere ayrılmış yolu göstermekte.



Daha sonra Hz. İbrahim, Meleklerin de yardımıyla Adem tarafından yapılan toprak altında kalmış Kabe’nin temellerine ulaşıyor. Ona yardım eden meleğin ismi Sekine. (Sekine, Sakine diye tanıdığınız varsa sorun bakalım adının anlamı neymiş)
Bundan sonra meleklerin de yardımıyla Kabe inşa edilmeye başlanıyor. Kabe’nin inşasında kullanılan taşların, Sina, Lübnan, Hira, Zeytinlik ve Cudi dağlarından getirildiği söyleniyor.

Hz. İbrahim’in Kabe’yi inşası sırasında oğlu İsmail’e ‘’bana bir taş getir ki Hacılara işaret olsun der. Hz.İsmail de bir taş getirir ancak Hz. İbrahim taşı beğenmez, ‘’bundan daha iyi bir taş getir’’ der. Bunu duyan Ebu Kubeys dağından bir ses işitilir ‘’Cebrail Aleyhisselam Tufanda bana bir taş emanet etti Gel onu al.’’ der.  Bunun üzerine Hacer’ül Esved taşı Nuh Tufanı sırasında Cebrail Aleyhisselam tarafından saklanılan, korunulan Ebu Kubeys dağından alınarak Kabe’ye yerleştiriliyor.

Kabe, Hz. İbrahim ve oğlu İsmail tarafından tamamlanınca sonra Allah( cc) Hz. İbrahim’e kullarını buraya davet etmesini emretti: “İnsanları hacca davet et. Yaya olarak ve arık develere binerek, uzak yoldan sana gelsinler.” (Hac, 26)

İbrahim Aleyhisselam ise bu kuş uçmaz kervan geçmez yerde ben kime sesimi duyurayım da Hac'ca davet edeyim der. Allah ona sen davet et onlar gelecekler der. Hz. İbrahim, bu emre uyarak Ebu Kubeys dağına çıkarak, halkı Hak'ka davet etti. Bu sesi, ruhlar alemindekiler bile işittiği söyleniyor. İşitenler de Kabe’ye gidenlerin İbrahim Aleyhisselam’ın davetine uyarak “Lebbeyk Allahümme Lebbeyk. Lebbeyke la şerike leke lebbeyk. İnnelhamde vennimete leke vel mülk. La şerike lek.” diye o günleri hatırlarlar. Yani ''Ey Allahım, ben Senin davetine icabet ediyorum. senin şerikin yoktur. Hamdü senalar sana mahsustur. Bütün nimetler Sen’den. Bütün mülkler senindir. Senin ortağın, şerikin yoktur. ''Yani benim ibadet ve taatim Sana’dır, demektir ki, buna telbiye (Lebbeyk getirmek) denir. Hacılar bunu, yolda, namazların sonunda, iniş ve yokuşta her yerde daima söylerler.Tavaf sırasında her tur dönüşün başında Lebbeyk getirilir.
İslamın beş şartından biri olan Hac sırasında Tavaf yapılması farzdır. Umre’de de Tavaf farzdır. Tavaf’a başlarken, her turun bitişinde ve Tavaf’ın sonunda ellerin kaldırarak Hacer’ül Esved taşını selamlamlayıp üç defa öpülmesinin nedeni, bu taşın ahirette oraya gelip tavaf edildiğinin şahiti olacağının düşünülmesi ve  kendini ona göstermek ve şahidin selamlanması olduğu bilinmektedir. Ayrıca Peygamberimiz de zamanında bu taşı öperek Tavaf’larına başladığı için selamladıktan sonra eller öpülmektedir. 

Namaz kılmak ise , genel olarak,Allah’a inanmak ve teslim olmak anlamına gelir. Namaz’da secde’nin ise özel bir anlamı vardır. Birinci Secde  topraktan yaratıldığımıza, ikinci secde ise yine toprağa döneceğimizi simgeler. Başka bir yorumda ise Allah Şeytan’a kendisine secde etmesini emreder. Ancak Şeytan bunu yapmaz. Melekler de önce Şeytan’ın yerine sonra da kendi yerlerine Allah’a secde ederler. 

Osmanlılar ve Kabe

Osmanlılar, Kabe’ye son derece özen ve saygı göstermişler. Özellikle de hilafetin Osmanlılara geçtiği dönemlerde bu ilgi ve saygı sorumlulukla bütünleşmiş ve yapılan bütün büyük hizmetler Osmanlılar zamanında olmuş. Kabe’nin örtüsünün her sene değiştirilmesi, duvarlarına altın oluk yapılması ve Kabe binasının temellerine kadar inilerek yeniden inşası, gerektiğinde Hacer-ül-esved’in daha önceki gümüş muhafazasının da değiştirilmesi hep Osmanlı sultanlarının hizmetidir. Halen Hacer-ül-esved’i çerçeveleyen gümüş muhafaza, Sultan Abdülmecid Han (1839-1861) tarafından yaptırılmıştır. 

Hacer-ül-esved muhafazaya alınırken, çevresinden kopan parçalar, İstanbul’a getirilerek bazı cami ve türbelere konulmuş. Bu parçalardan birkaç tanesi Sokullu Mehmed Paşa Camiinin girişinin, mihrabının ve minberinin üst kısmında diğeri , Kanuni Sultan Süleyman Hanın türbesinin giriş kısmının üst tarafında bulunmakta olduğu söyleniyor. Hacer-ül-esved’in bu parçaları, altın çerçeve ile kaplıdır. 




No comments: