Kulaktan kulağa durumu oldu sanırım.
Ürdün gezimizde benim için bir ilk UBER kullanmak oldu. İnternet üzerinden taksi çağırma uygulaması olan UBER'i daha önce Doha'da kullanan arkadasımdan duymustum. Hiç kullanmamıştım. Eray sağolsun bizler için sürekli kullandı. Tavsiye ederim. Bu uygulama dünyanın bir çok yerinde kullanılıyor. Taksiciler eğitimli, taksiler daha temiz ve her şey kayıtlı. Normal taksicilere göre daha güvenilir bir ortam. Hele ki Ürdün gibi son derece kontrolsüz bir ortamda sürpriz ile karşılaşmıyorsunuz. Hemen ben de uygulamayı indirdim telefonuma. Amman da Uber'siz kullandığımız taksiler inanılmaz dolandırıcıydılar. Turistlere hiç acımıyorlar.
Biraz da Ürdün ile ilgi ön bilgi vereyim.Nüfusu 10.000.000 civarında ve ve yüzülçümü ise 90,000 km2 kadar. (Türkiye 750,000km2 civarı) Resmi adı Ürdün Haşimi Krallığı. Haşimi olduklarını her yerde hatırlatıyorlar. Böylece ben de Haşimiler sözünü orta öğretim yıllarımdan beri ilk kez duymuş oldum. Ülke'nin %98'i Müslüman Arap, dil Arapça ve para birimi ise Ürdün Dinarı (JOD). İşte bu para bizi çok şaşırttı. İlerde anlatacağım ama ülke yoksulluktan kıvranırken 1 JOD, 1,41 USD'ye eşit. Dolar'dan daha değerli paraları var. Ülke'de petrol yok, herhangi bir kaynak yok. Halk fakirlikten kırılıyor. Ülke'nin tam anlamıyla gelişmemiş bir görüntüsü varken bu nasıl oluyor anlayamadık. Anlayabilen varsa açıklayabilirse çok seviniriz. (yorum olarak yazabilirsiniz.)
İlk gün öğlen saatlerinde Amman'da olduğumuz için otele yerleşip, Eray ile kısa sohbet sonrası kendimizi dışarıya atmamız saat 3'ü buldu. Otel ve gezi organizasyonumuzu sağ olsun Eray halletmişti zaten kendisinin çalıştığı Mariott otelde kalacaktık.
İlk gün şehrin içinde gezelim dedik. İşte ilk izlenimlerimiz. Kararı size bırakıyorum.
Önce şehrin genel görüntüsü.
Genel mimari sade, yöreye özgü, alçak. Binaların görüntüsü bakımsız. Pek yeşille barışık görünmüyor. Şehir sanki tarihin bir zamanında donmuş gibi.
Amman başkent olmasına rağmen sadece bir kac tane yüksek bina görebiliyor. Ama bu durum kültürel bilinçten mi yoksa fakirlikten mi anlayamadık.
Şehre inince ilk karşılaştığımız manzarada bakımsız pis caddeler, kalabalık, trafik ile çarpıldık. Başkent ve en meşhur caddesi böyleyse dedik.
Ortalıkta görünen tek turist bizlerdik ve herkesin dikkatini çekiyorduk. Tüm bunlara rağmen Katar'dan geldiğimiz için sokak hayatı hasreti ile yanıyorduk. Başladık gezmeye.
İlerde bir pazar gördük. Hemen daldık. Bu da Katar'da özlediğimiz şeylerden biriydi.
Özlemle her meyvenin ve sebzenin fotoğrafını çektik. Renkler arasında kaybolduk. Daha da fazla dayanamayıp satın aldık.
Katar'da meyveler genelde pahalı ancak kayısı, şeftali incir ise çok çok pahalıdır. Çöpte bulunsa alınmayacak incirler 50-60- 75 TL kadar olabiliyor. Ürdün, Katar'ın ana gıda ihracatçılarından biri olunca umutla ''oh gıdanın merkezine geldik'' diye düşündük. Ucuz bir de tazedir deyip hemen hasreti ile yandığım kayısıdan satın aldık ama maalesef hiç lezzetli değildi. Ahhhh canım memleketimin kayısıları.
Katar'da meyveler genelde pahalı ancak kayısı, şeftali incir ise çok çok pahalıdır. Çöpte bulunsa alınmayacak incirler 50-60- 75 TL kadar olabiliyor. Ürdün, Katar'ın ana gıda ihracatçılarından biri olunca umutla ''oh gıdanın merkezine geldik'' diye düşündük. Ucuz bir de tazedir deyip hemen hasreti ile yandığım kayısıdan satın aldık ama maalesef hiç lezzetli değildi. Ahhhh canım memleketimin kayısıları.
Pazar'larda Türkiye gibi her türlü gıda, kıyafet, ev eşyaları, oyuncak satılıyor.
Bazı görüntüler Türkiye gibiydi.
Baharatçıların ürün spektrumu karşısında gözlerimiz kamaştı. Tam doğuya özgü Egzotik bir deryaydı. Katar'da yaşamaya başlayalı Zencefil, Zerdeçal hayatımızda önemli bir yere sahip olsa da hiç görmediğimiz ve duymadığımız bir sürü baharat gördük.
Yiyecekler ise ayrı bir zenginlikti. Hangisinden yiyeceğimizi şaşırdık. En sonunda çeşitli tadımlık almaya karar verdik. Özlemişiz.
Yol boyunca geleneksel kıyafet satan dükkanlardaki kıyafetlere bayıldık.
Konuştuğumuz satıcı Türkiye'yi gayet iyi biliyordu ve hayrandı.
Genel olarak Araplar Türkiye'yi çok severler. Gidip görünce neden olduğu hemen anlaşılıyor. Katar, UAE gibi zengin Arap ülke halkları doğası, alışveriş imkanları, yemekler, herkes ama özellikle kadınlar özgür ortamları nedeniyle severlerken Ürdün gibi fakir olanları ise bir de uygarlık olarak görüyorlar. Türkiye onlar için CENNET.
Saatlerce yürümüş yorulmuştuk. Vakit akşam üzeri olmuş, saat kahve saatine gelmişti. Güzel bir kahveyi hak etmiştik. Başladık yer aramaya ama yürü yürü bir kahvehane yoktu. Sorduk herkes bize aynı yeri önerdi. Gidip baktık. Baya apartman gibi bakımsız bir binanın içinde sadece ev balkonu kıvamında olan dar uzun balkonu olan sevimsiz bir yer. Tam çaresizce girecekken karşısında burayı gördük..
Saatlerce yürümüş yorulmuştuk. Vakit akşam üzeri olmuş, saat kahve saatine gelmişti. Güzel bir kahveyi hak etmiştik. Başladık yer aramaya ama yürü yürü bir kahvehane yoktu. Sorduk herkes bize aynı yeri önerdi. Gidip baktık. Baya apartman gibi bakımsız bir binanın içinde sadece ev balkonu kıvamında olan dar uzun balkonu olan sevimsiz bir yer. Tam çaresizce girecekken karşısında burayı gördük..
Yeşillikler içinde, sokağın keşmekeşinden uzak sade ve sakin, şirin, tertemiz yeri çok beğendik. Birbirinden inanılmaz meyve sularını görünce hemen kahve içmekten vazgeçtik. İkramlar, hem gözümüze hem de ruhumuza enerji verdi.
Herkesin büyük, hantal ve sevimsiz kafeyi önermesine de bir anlam veremedik doğrusu.
Kafe'de Ürdün'de okumaya gelen Amerikalı 4 kişilik bir öğrenci grubu ile karşılaştık. Ürdün'ü çok sevmişler Üniversite'nin seviyesinden de çok memnunlardı. İlginç geldi. Dersi Arapça olarak çalışıyorlardı.
Bir zamanlar, Ürdün'lü okul yöneticimizden Ürdün'ün Ortadoğu'nun kanser konusunda en önemli merkezi olduğunu da duymuştum.
Saat 6 olmak üzereydi ve bizim Eray ile akşam yemeği için buluşma vaktimiz gelmişti.
Onunla tepeden gün batımını izleyeceğimiz meşhur Rainbow street'te buluşacaktık. Uzaklık 4km. ama ''yürünemez çünkü yokuş, taksiye binmeniz gerekir'' denildi. Atladık bir taksiye. İndiğimizde, taksicinin bizi kazıkladığını fark ettik. Haram ettik parayı.;)) Uber kullanmayınca maalesef böyle oluyormuş. Oysaki Eray bize milyonlarca kez tembih etmişti. Para birimine alışamamanın etkisi ile kanmıştık. Böyle bir köhne ülkede paranın çok değerli olduğuna insan pek alışamıyor nedense. Neyse ki, büyük bir para değildi.
Rainbow street (gökkuşağı caddesi) şehrin akşam piyasasının olduğu yer.
Teraslarda cafeler ve restoranlar var.
Araplar'ın olmazsa olmazı Nargileler (Şişa) yine baş köşede.
İnsan tepeye çıkınca bir güzel manzara göreceğini sanıyor ama maalesef tüm manzara bu.
Her tepede kocaman da bir Ürdün bayrağı sallanıyor mu yoksa bu sallanan bayrak her yerden görünüyor mu bilemedim.
Sanırım kahvemiz Yemenden geldi. O kadar geç. Tüm Arap ülkelerinde olduğu gibi Türk kahvesi diye içinde Cardamom (kakule) olan tipik Arap kahvesi servis ediyorlar.Tabiki apayrı tat.
Kahvelerimizi içip güneşi batırdıktan sonra başladık, cadde boyunca yürümeye.
Burası daha gelişmiş bir yer. Ama bizden başka turist göremedik.
Ürdün'de %1 oranında Ermeniler ve Hristiyan yaşadığı için kiliseleri de var.
Yol boyunca Arap - Akdeniz tarzı karışımlı çok hoş kafe ve restoranlar gördük. Çalan müzikler ve dekorasyona bayıldık. Rezervasyonumuz olmayınca oturamadık ama kalbimiz resmen orada kaldı.
Amman'da rakım yüksek olduğu için karlı geçen kış daha yeni bitmiş, halk dışarılara daha yeni açılmaya başlamış, Kafeler, restoranların açık bölümleri dolup taşmaktaydı. Katar'da havalar 40-45 'C arasında dolaşırken bize gündüzleri 30-35'C arasında dolaşan sıcaklık çok iyi geldi. Ama çöl iklimi gereği akşam epeyce serindi hatta titredik diyebilirim.
Ürdün tam anlamı ile meze cenneti. Kıbbe yani içli köfte ve humus, falafel başta olmak üzere babagannuş, Tabouleh yemeklerin olmazsa olmazı. Bir de Ürdün'e özgü etli pilav Mansaf. Yanında kasede görülen eksi süt veya ayran denebilecek sosuyla servis ediliyor. Bu bir bedevi kültürü yemeği. Yemekler bakır tepsilerde yeniyor.Yeşillikler muhteşem.
Geleneksel etli pilav Mansaf ve kasedeki sosu. Mansaf doğum, ölüm, kutlama gibi özel günlerde sunulan yenilen bir yemek.
Yemekler müthişti. Ama tam Canan Karatay'lık.;))) Kişi başı servis edilen miktarla 3 kişi doyduk ve arttı bile.
Artık insanlar Saat 7'den sonra yemek yemiyor ve yemeklerini glisemik indekslerine göre seçip yiyorlar. Araplar, yemekleri tam Diabet yapacak gibidir ve neredeyse bizlerin yatmaya gittiği saatlerde yerler. Gecenin saat 10'unda insanlar daha yeni yeni restorana geliyorlardı. Bir de yemekten hemen sonra gelen meyvelerle birlikte olay intihar modunda ilerliyordu.
Yemekte yan masada genç yaşlarda iki Türk hanım gördük. İş için gelmişler.
Sağolsun Erdoğan ve onun ''Van Münüt'' vak'ası nedeniyle Arap'lar Türkleri çok seviyorlar. Restoranda da Türk olduğumuzu öğrenince de güzel bir ilgi ile karşılaştık. Herkese yaptıkları normal ikramı da bize ''Türk'sünüz deyip getirdik'' dediler. Bu tür davranışlara Arap kültüründen alışığız Allah'tan.
Sabah 7'deki uçuşumuz nedeniyle bir gece önceki 2-3 saatlik uyku ile duruyorduk. Tüm gün de zaten gezip durmuştuk. Yemeği yiyince serildik kaldık. Eray'ın ''hadi gidip bir yerlerde oturalım'' davetine içimiz kalmasına rağmen ''evet'' diyemedik. Ertesi gün de tempolu geçecekti. Enerji toplamak için sürünür vaziyette otelimize ulaştık.
No comments:
Post a Comment