Tuesday 7 April 2020

İnsan’ın kendine bakabilme sanatı




 Yoksa bırakın ‘’insan’ın kendine bakabilmesini bu işin bir de insanın kendiyle baş edebilme seviyesi var. Kendinize tahammül edebilmek ile başlayan basamaklar bunlar. Kendinize tahammül edebilmek, baş edebilmek ve bakabilmek…

Hangi, seviyedesiniz, hiç düşündünüz mü?

Yalnız kalmaktan, evde yalnız kalmaktan, etrafınızda kimsenin olmamasından endişe duyuyor veya sıkılıyor musunuz? İlla etrafınızda birileri mi olmalı? ''Kendime tahammül edebiliyor muyum'' diye hiç düşündünüz mü?
Yoksa, etrafımda kimse olmasa bile ses olmalı deyip tv, bilgisayar, müzik açanlardan mısınız? Demek kendinizle tahammül edebilme yöntemleriniz var. Buna baş edebilmek denebilir. Belki de sesle daha iyi düşünüyorsunuz.

Ya da, hayat koşuşturmacasında kendinizle baş başa kalmayı dört gözle gözleyenlerden misiniz?  

Yalnız kalınca ne yaparsınız? Var mıdır rahatlama yönteminiz? Veya bunu düşünmeye bile hiç vakti olmayanlardan mısınız? Peki kendinize bu vakti ayırmak için ne kadar zorluyorsunuz? Belki de bunu düşünmediğiniz için hiç denemediniz bile ve verdiği zevkin farkında değilsiniz.


Acaba Korona’lı günler bunları test etmek için bir fırsat olabilir mi? Kendinizi tanıma yolunda denemediğiniz şeyleri denemek.

Kendinizle sessizlikle baş başa olabilmeyi sevebilmek; kendine dönüp, kendine döndükçe de kendini tanıma yolunda kapalı duran kapının ilk aralanmasıdır aslında. Bunun Nirvana’sı diyeceğim bir üst seviyesi ise bu süreyi kendinizi keşfedip bir üst versiyonunuzu yaratmak için kullanmaktır. Kötü alışkanlıklardan kurtulmak, yerlerine faydalı davranış modelleri koymak, yeni bir şey öğrenmek, zevklerini ehlileştirebilmek, faydalı zevkler edinmek....Bu seçenekler sonsuza kadar gidebilir.,  İşte buna insanın kendine bakabilmesi deniyormuş. Ben de yeni öğrendim. Fiziksel ve ruhsal anlamda hataları ve sevaplarıyla kendini tanıyıp, kabul edip, geliştirebilmek. 
Kısaca, İnsan’ın kendine her durumda çare bulabilmeyi, iyileşebilmeyi ve gelişebilmeyi becerebilmesine kendine bakabilmek deniyormuş.

Karantinalı günler bana etrafımdaki insanları bu gözler ile inceleme fırsatı verdi. Gencinden, yaşlısına kadar, kimler bu bitmek bilmeyen uzun sürede, önce kendi, sonra da ailesine tahammül edebiliyor, başa çıkabiliyor veya önemlisi bakabiliyor. Değiştiremeyeceğimiz ve kabul etmek zorunda olduğumuz bu durumu tevekkül ve tefekkür ile karşılayıp, bir fırsata çevirmeyi düşünebiliyor? İletişim ağlarının kuvveti ile herkesten her şeyden, anında haberdar olurken, kimler ruhlarını bu fırtınalardan koruyabiliyor? Komplo teorileri, ölüm sayıları gibi negatif haber bombardımanlarının, sürekli biz istemesek de üzerimize gelmesinin, ruhumuzda yarattığı endişe ve kaygıyı ne kadar kontrol edebiliyor? Kimler hala içimizdeki umudun gücünü hissedebiliyor ?

Dikkat ettiğim; kendi veya çekirdek ailesi ile baş başa kalmayı becerip, üstüne bir de mutlu olabilenler negatif duyguları da daha iyi yönetebiliyorlar. Ama mutlu olmak için illa ki, gelen- giden arayıp bulamayınca kendini sürekli dışarı atıp, kendinde kalamayanlar bu işte bocalıyorlar. Böyle insanlar, normal zamanlarda da yalnız kalamadıkları için yanlış ilişkiler kurmaya veya bu yanlış ilişkilere katlanmaya meyilli insanlar oluyorlar maalesef.

Oysaki, hep yıllardır şikayet ettiğimiz, ‘’hiç vaktim yok mazereti.’’ ortadan kalkmış durumdayken siz mazeretleri mi seviyorsunuz yoksa?  Etrafımda böyle insanlar yok ama evinde hiç yemek ve temizlik yapmayan insanlar varmış ve  şu an acayip zorlanıyorlarmış. Oysaki, hem yemek hem de temizlik yapmak ne kadar temel bir beceri değil mi? Kendinize veya ailenize tıpkı çok önem verdiğiniz bir misafiriniz gelecekmişçesine yemek yapmak, belki ailecek, sohbet ederek veya güzel bir müzik eşliğinde birlikte yemek yapmaktan zevk almak. Denemeye değmez mi? Madem bu kadar vakit var, hiç veya uzun zamandır yapmadığınız zor bir yemek deneme cesaretiniz var mı? Sonra gelsin güzel donatılmış bir sofra ve etrafında uzun zamandır ailecek yapamadığınız sohbet. Zaten bir süre sonra bıkıp usandığımız çılgın koşuşturma başlayacak, bırakın ruhunuzu kırk yılda bir olan bu sakinliğin tadını çıkartsın.


Dikkat ettiğim, belki biraz kültür olarak, hep bir şikayet etme veya mazeret bulma özelliğimiz var. Demem odur ki; her ne kadar böyle bir mindset yani zihinsel format ile yetiştirilmiş olsak da artık bunu değiştirmenin zamanı gelmiştir. Bu günlere de fırsat olarak bakılabilir.

İçimizdeki umudun gücüne kulak vermeliyiz.
Hep denir ya mutluluk ve huzur başka yerde veya kişide değil içimizde.
Sen değişirsen ve gelişirsen her şey değişir.
Çaren sende.

Not; yazım evde rahatlıkla oturabilme konforu olanlaraydı. Çalışmak zorunda olan özellikle de sağlık çalışanlarının, işini kaybetmişlerin veya kendisinde veya ailesinde sağlık, ekonomik sorunu olanların apayrı durumları var. Dualarımız onlarla. Elimizden gelebilen, yapılabilecek desteklerde yanlarında olmaktan başka bir alternatifimiz yok maalesef.


Not; 2 Resimler, günlük yürüyüş rotamdan. İçimizi açsın diye koydum.

Sizleri beni her zaman derinden etkilemiş bu müzikle başbaşa bırakıyorum.

spente la stelle

Sağlıcakla kalın.

No comments: