Sunday, 8 January 2012

Şimdi Okullu Oldum Sınıfları Doldurdum…

Nasıl öğrencilik yakışmış mı?
Burada İngilizler ile çalışmaya başlayınca İngilizce konuşmanın ne demek olduğunu anladım. İlk anda bende resmen ‘’eyvah’’hissinin uyandığını belirtmeliyim. Dedim ki ‘’Sanırım ben İngilizceyi hiç bilmiyorum.’’ Yaşadığım gerçek anlamı ile ŞOKtu. Bu öyle bir anlamamazlıktı ki ‘’kelimelerden başlayıp, bazen de ‘’bu insanlar ne hakkında konuşuyorlar acaba’’ya kadar geniş bir spektrumda. Konuşulan bu dil İngilizce ise bize yıllardan beri okullarda öğretilen ve bizim yabancılar ile konuştuğumuz dil ne idi? Bu insanlar deftere ‘’book’’ diyorlar. ‘’Sorry’’ demiyorlar ‘’upset’’ diyorlar, ‘’move’’ demiyorlar ‘’shift’’ diyorlar. Kısa bir süre sonra alışıyorsunuz tabii ki. En sonunda dayanamayıp bu konuyu onlarla konuştuğumda bizim versiyonun son derece ilkel olduğunu öğrenmiş oldum.
Bir başka sorun ise, tam insanların ne dediğine alışıyorsunuz, onlar gidip de yenileri gelince al sana yeni bir iletişim problemi daha oluyor.
Şunu özellikle belirtmeliyim. Dünyada İngilizce ana olarak iki versiyonda konuşuluyor veya öğretiliyormuş. Ben de burada öğrendim. Bir ana dili İngilizce olanlara ve ikinci olarak belki bir yerlerde okumuş veya görmüşsünüzdür ESL veya EFL diye. Yani ‘’English as a Second Language’’ yada ‘’English as a Foreign Language’’. Yani anadili İngilizce olmayanlar için İngilizce. Öğretim metodları farklı olduğu için bunların hocaları bile ayrı oluyormuş. İş ilanlarında bile bu şekilde tanımlandığı artık dikkatimi çekmeye başladı.
En sonunda dayanamadım ben bu işi bilimsel olarak çözmeliyim deyip Kemal’in o sırada gazete ilanında gördüğü Kanada North Atlantic Universitesi akşam kurslarına başvurdum. O sırada Kaan da IELTS sınavlarına hazırlık kurslarına gitmek istedi. Birlikte kayıt yapmaya gittik ama 18 yaşından küçükleri almıyorlarmış o nedenle sadece ben kayıt yaptırabildim.
Seviye tespit sınavı yapacaklarını söylediler. Aldı beni bir telaş. Birden ya düşük not alırda evdekilere rezil olursam derken en üst kura gitmeyi kendime hırs yapıyor buldum kendimi. 1 hafta sonra sınav sonucu açıklandı. Evet en üst kur. Oh dedim bu sonuca ihtiyacım vardı. Yoksa kendimi kötü hissedecektim. En azından okuldakilerle iletişim probleminin benim İngilizce seviyemin düşük olmamasından kaynaklanmadığı kanıtlanmış oldu.
Kurstan beklentim okuldakileri anlayabilmek.  Gittiğim kurs ise ‘’Everyday English’’. Sınıfa giriyorum. Aman Allahım yaşadığım tam bir şok. Bu sınıfta en iyi konuşan benim. Çoğunluk Arap ve müthiş aksanları var. O anda aklım başıma geliyor. Ne bekliyordum ki bu tür kurslara kimler gelir? Tabiki dille problemi olanlar. Yoksa bizim İngilizlerin gelecek hali yok ya. Hemen hocaya durumu anlatıyorum. Hoca istersem Üniversitenin açtığı ’’ Business English’’ or ‘’ Writing’’ gibi kurslara geçebileceğimi ama hepsinde aynı görüntü ile karşılaşacağımı düşündüğünü söylüyor. Biraz takip edeyim bakayım derken sınıftan bir daha ayrılamadım.
Facebook’ta resimler içerisinde CNU-Q albümünden fotolara bakabilirsiniz. Nasıl mutlu 5 hafta geçirdim anlatamam. İngilizceme faydası ‘’eh’’ diyebilirim. Ama Katar’da neler oluyor, Doha’nın en iyi restoranları hangisi, hangi ülkenin yemekleri hangi restoranlarda yenir, değişik kültürler hakkında bilgi (biliyorsunuz bu başlık bile benim için vazgeçilmez), Katar’lılar nasıl yaşar konusundaki gerçekler gerçek Katar’lılardan, dünyada seyahat, eğitim trendleri, vs., vs., vs… hepsini konuştuk.
Sertifikayı alabilmemiz için bir de sunuş yapmamız gerekiyordu. İlgilerini çekeceğini düşündüğüm Türk kahvesi ve kahve seromonisini anlattım. Çok beğenildi. Sınıfta kahve pişiremiyeceğimi düşündüğüm için evde Türk kahvesi pişirip, sonrasında içerken video çekimi yapıp sunuşuma eklemem  çok sansasyonel oldu. Kendimi Sinan Çetin gibi hissettim. Kameraman Kaan ve en iyi erkek oyuncu rolünde ise Kemal vardı. Başıma da buraya gelirken canım komşum Emine teyzemin hediye ettiği geleneksel tülbentimizi bağladım. Bana bu film Oscar alır dediler. Böylece Nobel’den sonra Oscar’a da aday olmaya karar verdim
Diğer sunumlardan, Katarlı bayan arkadaşımızın Ramazan’ın ortalarında Katarlı çocukların iftar sonrasında kapı kapı dolaşıp hediye isteme adetlerini anlatması benim için oldukça ilginçti. Aslında dünya küçük diyorsunuz. Bizde bu adet bayram sabahları yapılır, Hıristiyanlarda ise Hallowen’da. İran’lı İsmayıl İran danslarını tanıttı. Mısırlı arkadaş bize sordu’’ hiç uyumayan şehir neresidir diye. Doğrusu benim aklıma Newyork ve İstanbul geldi. Cevap ‘’Mekke’’ imiş. Kutsal şehir ve Hac olayını anlattı. Kendisi çok genç ve bekar olmasına karşın hacca gitmiş ve çok etkilenmiş.O sırada Sudan’lı İngilizce öğretmeni Sumaia ülkesi Sudan’ı hızlıca tanıtıp dışarıda bekleyen araba ile hac yoluna koyuldu. Allah kabul etsin dedik. Kendisinden Nil Nehrinin Sudan’da doğduğunu ve büyük bölümünün Sudan toprakları içerisinde yol aldığını, Sudan’ın çok yeşil bir ülke olduğunu öğrendik. En kısa zamanda ziyaret etmeye karar verdik. Mısırlı Hıristiyan arkadaş Mısır’ı vebizim Sema gösterilerine benzer ‘tennure’’ dansını tanıttı. Yine dünya küçük dedim. Zaten kendileri de bu dansın sema dansından esinlendiğini kabul ediyorlar. Bulursanız izleyin çok enteresan bir dans. İlk sunumu yapan bendim. Dediler ki bu böyle olmaz biz senden gerçek Türk kahvesi isteriz. Bir sonraki dersin sonu için  organizasyon yapıldı ben Türk Kahvesi pişirdim. Katar’lı arkadaş ısıtıcı getirdi evinden. Aslında hiç güzel kahve pişiremem ama bayıldılar. Çünkü iyisini bilmiyorlardı. Kendimize küçük bir parti verdik, yedik, içtik ve istek üzerine Türk şarkıları dinledik. Maşaallah hepsini biliyorlar.
Biraz da Üniversite Kampus’unden bahsedeyim. Uzun yıllar sonra tekrar Üniversite ortamında olmak benim için oldukça heyecan vericiydi.  Hatta kayda giderken oldukça gençlere özgü kamuflaj pantalonum var onu giydim. 45 yaşımda beyaz saçlarım ile pek uyumluydum. J
Üniversite binası tam iklime uygun tasarlanmış. Binalar arası üstü kapalı geçişler var. Çok modern ve tertemiz her yerde el dezenfektanları asılı. Sınıflar çok modern her türlü teknolojik altyapı kullanıma hazır. Tepegöz istersen perdeyi çek. Bilgisayar elinin altında. İstersen Projektörle yansıt. Tek zorluk binaların içersi çok soğuk olması ve sıcaklığın da ayarlanamaması idi. Bizde çareyi camı açmakta bulduk.
İlk günden bizlere öğrenci numarası verdiler. Bu numara ile Üniversitenin tüm imkanlarından yararlanır olduk. Sosyal alanlar (yogadan, yüzmeye, yürüyüs klübüne kadar). Ben hemen kütüphaneye üye oldum. Kitaplar İngilizce seviyesine göre sıralanmış. Alçak gönüllü bendeniz hemen en alt seviyeden başladım ki hafta sonu 5 kitap birden okudum. Bir tanesi de futbolcu Pele’nin hayatıydı. Bilmiyordum. Sevdim ve saygı duydum kendisine. Ardından 5 tane de DVD aldım. O hafta sonu film ve kitap komasına girdim.  Ama hepsi de enfesti doğrusu. Son derece kaliteli filmlerdi. Oh be dedim kendi kendime Üniversiteli olmak ne güzelmiş. Bunlara ilaveten, Üniversite bize bir de mail adresi verdi ki okulda ne olup bitiyor anlayalım diye. Ayrıca, hocamız bizden bu mail adresi ile hep çalışma istedi. Ben de seve seve yaptım.
Gelelim bu eğitimin bana en büyük faydasına ve hayatımda bıraktığı ize. Kısaca ‘’Değerli ve Sevgili hocamız Susana’’ diye cevap vermek istiyorum. Bu eğitim sayesinde öğretmenlik nasıl yapılırdan, dostluğa uzanan yelpazede gözlemlerim oldu.
Kendisi Güney Amerikalı originli ancak Kanada vatandaşı. Ailecek dünyayı İngilizce ders vererek geziyorlar. Kocası da CNU-Q’da hoca. 8 yaşında oğulları var. Susana size daha önce de bahsetmiş olduğum üzere ESL konusunda uzman hocalardan. Bu sayede her ülkeden , her meslek grubundan insanlarla çalışmış. Bir bakıyorsun doktorlarla çalışıyor, bir bakıyorsun itfaiyecilerde. Dünyanın bir çok ülkesini bu sayede geziyorlar. Gezmeye meraklı bir aile olunca da gittikleri yerlerin hakkını verip etrafı da geziyorlar. Ben onları tanıyalı beri Kurban bayramında Hindistan ve Nepalde iken, yılbaşında 15 gün Malezya’ya gittiler. Hayran oldum. Küçük oğlan da olaya son derece adapte. Hadi gidiyoruz deyince bu ‘’peki’’ deyip şıp diye hazırlanıyormuş. Bayıldım. İşte dedim benim istediğim hayat. Susana’nın hem Kanada vatandaşı olması hem de eşini babasının emekli büyükelçi olması nedeni ile vize sorunları olmaması tabiî ki büyük avantaj.
Gezi boyutu böyle iken bir yandan da eğitimlerine devam etmekteler. Susana bilmem kaçıncı masterını online olarak bir Avustralya üniversitesinde devam ettirmekte. Sürekli kendilerini yenilemelerine bayıldım. Bu arada evde ilkokul öğretmeni yatılı bir bakıcı var. Çocuk ve ev ile de o ilgileniyor. Western bayanların ortak noktası ve bizden en önemli farklılıkları kendilerinden ev işi beklemeyin. Yemek dahil. Ev işleri kesinlikle taşere ediliyor. Onlar kendilerini geliştirmekle meşgul. Onlar için bir kaşık yemek lükstür.
Susana’nın öğretmenlik boyutuna hayran kaldım. Bu kadar saygılı ve müsamahalı, pozitif yaklaşımlı bir hoca daha önce görmemiştim. Benim gibi sıkı kuralları olan biri için çok iyi bir deneyimdi doğrusu. Zaman zaman ‘’ama ne salakça bir cevap insan utanır vermeye’’ veya ‘’bu kadar da uzun konuşulmaz ki’’ dediğim durumlarda bile saygıyla sonuna kadar dinledi. Aslına bakarsanız işinin insanları konuşturmaya teşvik etmek olduğunun son derece farkındaydı. Derslerimiz sınıfın duvarlarını aştı gerçek hayatla buluştu. Bizlere mailler, telefonlarımıza mesajlar attı bizi derse teşvik etti. Bütün bunları dersin içeriği ile örtüştürdü. Bizlerden cevap istedi. Derslerimiz kendisinin espri yeteneği nedeni ile su gibi akıp geçti. Ne kadar yorgun olursam olayım ders başladığı anda tüm yorgunluklarım gitti. Eve inanılmaz enerji ile geldim. Öğretmenlik böyle olmalı dedim.
Bu süreçte kendisi ile diğer öğrencilerden farklı olarak çok hoş bir dostluğumuz oluştu. Halen de devam etmekte. Ayrılırken hepimize ‘lütfen iletişimi kesmeyelim’’ diye salık verdi. ‘’Ders bitti, iş bitti’’ olmadı. Ne zaman yardıma ihtiyacım olsa hep  yanımda gördüm. Birlikte çok güldük. Kendisi en kısa zamanda bizi Türkiyede ziyaret edecek. Kendisine ülkemizi anlatmak benim için büyük mutluluk  olacak.
Yaşadığım 5 haftalık kısacık öğrencilik çok hoşuma gitti. Bu konuda araştırmalarım devam etmekte. Ulaştığım nokta bu yaşta öğrencilikteki farkındalığımın çok daha yüksek olması idi. Gençlerin eğitim hayatlarında yeterince çaba göstermediklerinden yakınıyoruz. Sanıyorum bu durum farkındalıkla açıklanabilir.  Kimbilir belki bir de not stresinin olmayıp bu işi zorunluluktan yapmayıp sadece ve sadece zevkten yapıyor olmamında etkisi olmuştur.
Buralarda eğitim alanında ama Üniversitelerde çalışmak oldukça anlamlı. Sanayiye göre daha sakin ve sürekli tatilleri var. Ayrıca üniversite öğrencileri orta öğretim öğrencilerine göre daha aklı başında olmalılar. En azından bizim okulun öğrencileri kadar kontrolsüz görünmüyorlar. Çalışanlar sürekli değişik insan ve kültürler ile temastalar. İmkanları da daha iyi. En hoş tarafı da entelektüel ortamı. Gezen, okuyan, izleyen insanlar. Bana bu iş çok çekici geldi doğrusu…Hadi hayırlısı…
Iranlı delikanlı Ismayıl, Geleneksel kıyafetleri içerisinde Sudanlı Sumaia, bendeniz ve Sevgili Hocam Susana.

Sumaia hızlıca sunuşunu bitirip Hac için bize hoşçakal derken Dima ''ŞİŞA'' (nargile)sini getirmiş sunuş yapmaya hazırlanıyor.
İstek üzerine kahveyi sınıfta pişirirken.

Canım Hocam Susana bana Sertifikamı verirken.
İşte sunuşum başlıyor.

2 comments:

Salim said...

Neşe Hocam
Her zaman ki gibi, yazını bir solukta okudum. Tasvirler , tanımlamalar mükemmel. Karşılaşsak insanları tanıyacak gibiyim.
Birde herkesin yaşadığı "Bende bir sorun var galiba" ruh halini, herkesin başına gelen bir durum olarak vermen insanı rahatlatıyor.
En önemlisi paylaşmak. PELE'yi sen yazdın, bir ay kadar önce Yılmaz Özdil de yazmıştı. İnternetten bulup okuyabilirsin.
Yazılarının devamını bekliyorum.

Selamlar.

Salim

neş' said...

Salim'ciğim, Resimler ekleyip altlarına açıklamalar koydum. Bir bak bakalım hayalindeki gibiler mi?